• +90 532 515 69 99
  • info@endometriozisdernegi.org
Youtube Instagram Facebook Twitter Linkedin
  • Türkçe
  • English
Üyeler İçin
Hastalar İçin

Türkçe

a:3:{s:6:"locale";s:5:"tr_TR";s:3:"rtl";i:0;s:9:"flag_code";s:2:"tr";}
Klinik Haberler
Turunçgiller Endometriozis Riskini Düşürebilir

Araştırmacılar 20 yılı aşkındır 70.000’in üzerinde kadını analiz ettiler.

Meyve ve sebze tüketimi endometriozis riskiyle ilişkilendirilebilir.

Özellikle günlük 1 porsiyon ve üzerinde portakal ve greyfurt gibi turunçgil tüketimi riski azaltırken; aynı miktarda lahana, brokoli, karnabahar gibi turpgil sebze tüketimi bu riski artırabilmektedir.

Çalışmanın kısıtlılıkları: Gıda alımı, analiz edilen kadınlar tarafından kendiliğinden rapor edilmiştir, bu durum ankete bazı hatalar getirebilir.

ÖZET

“Human Reproduction” bilim dergisinde yayınlanan bir çalışmada özellikle portakal ve greyfurt gibi turunçgil meyvelerin daha fazla tüketiminin endometriozis gelişme riskini düşürebileceği bulundu. Buna karşın, bazı sebzeler durum için riski artırabilmektedir.

Şimdiye kadar çok az çalışma, meyve ve sebze tüketimi ile endometriozis gelişme riski arasındaki ilişkiyi incelemiştir. Bu ilişkiyi daha iyi çözmek için bir grup ABD’li araştırmacı 1991 ve 2013 yılları arasında 70.835 kadından toplanan verileri analiz etti. Dört yılda bir kadınların diyeti gıda sıklığı anketi ile değerlendirildi.

Çalışma süresi boyunca 2.609 kadında laparoskopik yolla doğrulanmış olarak endometriozis gelişmiş olup, araştırmacılar yüksek meyve tüketimi ile endometriozis gelişimi arasında ters bir ilişki olduğunu bulmuşlardır. Özellikle portakal, greyfurt gibi narenciye meyvelerinden günlük bir ve daha fazla porsiyon tüketen kadınlarda belirgin olmak üzere, haftada bir porsiyondan az tüketen kadınlara göre endometriozis gelişme riski %22 oranında azalmıştır.

Araştırmacılara göre bu meyvelerde bulunan beta-kriptoksantin, azalmış riski açıklamaktadır. Beta-kriptoksantin, meyve ve sebzelere sarı turuncu veren, insan vücudunda A vitaminine dönüştürülen karotenoid sınıfına ait bir bileşiktir.  (Endometriozisli kadınları hasta olmayanlara kıyasla A vitamini alımının daha düşük olduğu bildirilmiştir.)

Araştırmacılar ayrıca sebze tüketiminin endometriozis riskiyle bağlantılı olup olmadığına da baktılar. Yazarlar total sebze tüketimiyle endometriozis riski arasında ilişki bulamamış olsalar da, turpgil sebzelerden günde bir veya daha fazla porsiyon tüketen kadınların endometriozis geliştirme riskinin, haftada bir porsiyondan az tüketenlere oranla %13 daha yüksek olduğu bulunmuştur.

Araştırmacılar “Bu gıdaların hangi bileşenlerin söz konusu durumla ilişkili olduğu belli değil. İleride gıda alımının farklı kombinasyonlarını göz önünde bulunduran diyet modellerini inceleyen çalışmalar bu ilişkileri açıklığa kavuşturmaya yardımcı olabilir.” dedi.

Kaynak Site: http://www.endonews.com
Çeviren: Stj. Dr. Tuğba Buket ÇALIŞKAN

Klinik Haberler
Kalori Alımının Kısıtlanması Endometriozisi Engelleyebilir mi?

Herhangi bir besini kesmeden kalori alımının azaltılması, farelerde endometriozis gelişimini durdurabilir.

Fareler üzerinde yapılmış olan bir araştırmada, kalori alımının azaltılması ile endometriozis gelişiminin durdurulabileceği ortaya konuldu. Bu durum lezyonlar oluştuktan, endometriozis başladıktan sonra da sağlanabilmektedir. Alınan besinler veya taklit edici ilaç alımlarıyla alınan kalorinin kısıtlanması ile aynı etki sağlanabilir.

Birçok araştırma, belirli bir besin eksikliğine neden olmadan kalori alımının %30 ile %40 oranında azaltılmasıyla, uzun dönemde tümör gelişimi ve yayılımının azaldığını ve yaşa bağlı hastalıkların başlangıcını ve ilerlemesinin azaldığını farklı hayvan türlerinde kanıtlamıştır.

Ancak kalori alımının azaltılmasının, endometriozis üzerindeki etkisi daha önce çalışılmamıştır. Bu araştırmada Çin’den bilim adamları kalori alımının kısıtlanmasının endometriozisin ertelenmesi veya önlenebilmesi üzerinde bir etkisinin olup olmayacağını görmek için fareler üzerinde iki deney gerçekleştirmişlerdir.

Yapılan ilk deneyde 20 fare iki gruba bölündü. İlk gruptaki farelerin istediği kadar yemesine izin verilirken 2. gruptaki farelerin ilk gruptaki farelere oranla aldıkları kalori oranı %30 düşürüldü. Iki hafta sonra iki grupta da endometriozise neden olundu. İki hafta daha sonra hayvanların endometriotik odakları incelendi.

İkinci deneyde ise araştırmacılar 20 farede daha endometriozise neden olduktan iki hafta sonra kalori alımını kısıtladılar. Dört haftalık takip sonrası hayvanların endometriotik odaklarını incelediler.

Araştırmacılar kalori kısıtlanmasına endometriozise neden olmadan önce başlanan farelerde %88.5, endometriozise neden olunduktan sonra başlanan farelerde ise %93 lezyonlarda azalma izledi.

Araştırmacılar ayrıca kalori kısıtlamasının otofajiyi arttırdığını izledi. Otofaji ise vücudun birikintilerini temizlemesidir. Aksine endometriozisle ilişkili hücre bölünmesi, yeni damar oluşumu (anjiyogenez), steroid yapımı, lezyonlardaki fibrozis ve skar oluşumu gibi tüm durumları ise azalmıştır.

Araştırmacılar “…endometriozise neden olmadan önce de sonra da yapılan kalori kısıtlaması ile hem endometriotik odaklar hem de fibrogenez farklı mekanizmalarla anlamlı olarak azalmıştır.” dedi. “Endometriozisin gelişmesinde hayat tarzının önemi hakkında mevcut çok az çalışma bulunmaktadır ve umarım bizim araştırmamız da bu bölgede yapılacak olan araştırma saysını arttırır” dediler.

Sonuçlar “Reproductive Sciences” adlı dergide yayınlanmıştır.

Kaynak Site: endonews.com
Çeviren: Dr. Elif Göknur TOPÇU

Klinik Haberler
D Vitamini ve Endometriozis Arasında İlişki Bulunmadı

Serum 25 hidroksivitamin D seviyeleri ve endometriozis: Vaka-kontrol çalışmasının sonuçları

Daha önceden D vitamininin endometriozis progresyonunda rol oynadığı düşünülmekteydi, ancak yakın zamanda yapılan bir çalışmada aksi yönde kanıt bulunmuştur.

ANAHTAR NOKTALAR

Vurgu:

  • Araştırmacılar, D vitamini ve endometriozis gelişimi arasındaki ilişkiyi aydınlatmak
  • Bu ilişkiyi, endometriozisi olan ve endometriozisi olmayan katılımcılarda 25-hidroksivitamin D [25 (OH) D] serum düzeylerine bakarak analiz ettiler.

Önemi:

  • Endometriozis, kronik enflamasyon durumundan sorumlu olabilen immün sistemin disfonksiyonunu içeren multifaktöriyel bir hastalıktır.
  • D vitamininin immünomodülatör, antiinflamatuar ve antiproliferatif özellikleri, bu prohormonun endometriozis patogenezinde muhtemel fonksiyonu için temel oluşturabilir.

Ne yapıldı?

  • 217 vaka katılımcısı, cerrahi veya cerrahi olmayan endometriozis tanısı olan kadınları içermektedir. Bu katılımcılar daha sonra iki gruba ayrıldı: derin infiltran endometriozis (90) ve overyan endometrioma (çikolata kisti) (127). 217 kontrol katılımcısı, klinik veya cerrahi olarak endometriozis tanısı olmayan kadınlardı.
  • Tüm katılımcılar kan örnekleri verdi ve kemilüminesans teknolojisi 25 (OH) D seviyesini belirlemek için kullanıldı. Genel değerlendirmeyi oluşturan üç deney vardı.
  • Katılımcılardan ayrıca güneşe maruziyetlerini, fenotipik özelliklerini ve cilt fototipini analiz eden bir anket doldurmaları istenmiştir.

Anahtar sonuçlar:

  • Ortalama 25 (OH) D seviyeleri şöyleydi:
  • Endometriozisi olan kadınlar için 17.9 ng / mL [derin endometriozisli kadınlar için 18,7 ng / mL; overyan endometrioması olan kadınlar için 17.3 ng / mL]
  • Endometriozisi olmayan kadınlar için 18.4 ng / mL

 Endometriozis alt grupları eşleştirilmiş kontrolleri ile karşılaştırıldığında anlamlı farklılıklar yoktu.

  • Genel olarak, serum D vitamini seviyeleri ile endometriozis arasında bir ilişki olmadığı görünmektedir.

Araştırmanın kısıtlılıkları:

Araştırmacılar bir gıda anketi eksikliğini potansiyel bir sınırlama olarak kaydetmektedirler.

Araştırmacılar, bazı vakaların yanlışlıkla kontrol olarak sınıflandırılmış olabileceklerinden endişe etmektedirler.

Özet

Milan’da Universita` degli Studi, Ospedale Maggiore Policlinico’dan bir grup bilim adamı, Buggio ve ark., yakın zamanda “25-Hidroksivitamin D Serum Seviyeleri ve Endometriozis: Vaka-Kontrol Çalışmasının Sonuçları” başlıklı bir makaleyi “Reproductive Sciences” isimli dergide yayınladı. Yayın endometriozisi olan ve endometriozisi olmayan kadınlarda D vitamini düzeylerini analiz etmeyi amaçlamıştı, çünkü daha önceden bu prohormonun endometriozis hastalığının progresyonunda (ilerlemesinde) rolünün olabileceği düşünülmekteydi.

Endometriozis, kronik enflamasyon durumundan sorumlu olabilen immün sistemin disfonksiyonunu içeren multifaktöriyel bir hastalık olduğundan prohormon D vitamininin immünomodülatör, anti-enflamatuar ve antiproliferatif özelliklerinin, endometriozis patogenezinde olası bir fonksiyon için temel oluşturabilir.

Çalışma iki grup katılımcıdan oluşmaktadır: vakalar ve kontroller. Vaka grubunda endometriozis tanısı almış 217 kadın bulunmaktaydı. Endometriozis grubu daha sonra derin infiltran endometriozisli (90) ve overyan endometriomalı kadınlar (127) olarak ikiye ayrıldı. Kontrol grubunda endometriozisi olmayan 217 kadın vardı. Tüm katılımcıların verdikleri kan örnekleri kemilüminesans teknolojisine tabi tutuldu. Bu kit, araştırmacıların 25 (OH) D seviyelerini tespit etmelerine yardımcı oldu. Katılımcılardan ayrıca güneşe maruz kalma alışkanlıkları, cilt fototipleri ve fenotiplerini değerlendiren bir anket doldurmaları istenmiştir.

Sonuçlar, ortalama 25 (OH) D seviyesinin endometriozisli kadınlar için 17.9 ng / mL ve endometriozisi olmayan kadınlar için 18.4 ng / mL olduğunu göstermektedir.

Endometriozis alt gruplarının da eşleştirilmiş kontrollerine (kontrolleriyle karşılaştırıldığında) göre anlamlı farklılık göstermediği bulundu.

Sonuç olarak, bu çalışmada D vitamini düzeyleri ile endometriozis arasında anlamlı bir ilişki bulunmamıştır. Bu nedenle, D vitamininin aslında endometriozis hastalığının progresyonunda (ilerlemesinde) rol oynaması olası değildir.

Kaynak Site: endonews.com
Çeviren: Dr. Işık SÖZEN

Klinik Haberler
Endometriozis tedavisinde retinoik asit kullanımı

Yeni bir çalışma, A vitamini ile indüklenen Beclin-1 ekspresyonunun endometriotik yükü azaltmaya yardımcı olabileceğini ortaya koymaktadır.

ANAHTAR NOKTALAR

Vurgu: 

Retinoik asit, endometriotik lezyonlarda otofaji ve hücre ölümü düzenleyicisi Beclin-1’i uyarmaktadır.

Anahtar Sonuçlar:

Lu ve ark. retinoik asit tedavisinin, Beclin-1 indüksiyonu yoluyla otofajiye (hücresel geri dönüşüm veya yıkımın bir formuna) neden olduğunu göstermiştir. 

Bununla birlikte çalışmanın yazarları, retinoik asidin spesifik endometriozis formları üzerindeki etkisinin bilinmediğini ve daha fazla araştırmanın gerektiğini ifade etmektedir.

Ne yapıldı?

Burada, İtalya’da iki araştırmacı tarafından yayınlanan ve endometriotik implantların hacmini azaltmak için retinoik asidin kullanımını gösteren kısa bir yazıdan bahsedilmektedir.

 Çalışmanın Kısıtlılıkları:

Lu ve ark. tarafından bulunan sonuçların karşılaştırılması için daha fazla çalışma yapılması gerekmektedir.

ÖZET

Endometriozis, doğurganlık çağındaki kadınlarda kronik pelvik ağrının önde gelen nedenlerinden biridir. İnflamasyonu azaltmak, endometriotik odaklardaki büyümeyi azaltmak veya endometriotik hücreleri öldürmek için çeşitli ilaçlar araştırılmıştır. Retinoik asit (A vitamini), birçok durumun tedavisinde araştırılan moleküllerden biridir. Lu ve ark. Dali Üniversitesi Tıp Fakületesi’nden yayınladıkları, “Retinoik asit, Beclin-1’in up-regülasyonu yoluyla endometriotik stromal hücre büyümesini düzenler” başlıklı bir çalışma yayınlamıştır. Lu ve arkadaşları, retinoik asit tedavisinin, Beclin-1’in indüksiyonuna sebep olarak, buna bağlı hücre ölümü ve otofajiye (bir tür hücresel geri dönüşüm veya yıkım) yol açtığını göstermiştir.

Retinoik asidin endometriotik implantların gen ekspresyonu ve hormonal regülasyonunda rol oynayabileceğini açıklamışlardır. Ayrıca, Beclin-1 ekspresyonu ile daha ileri evre endometriozis arasında ters korelasyon olduğunu saptamışlardır (Genellikle Beclin-1 ekspresyonu ne kadar azsa, endometriozis evresi daha ileri).

Bu çalışmanın sonuçları umut verici olsa da, çalışmanın yazarları aşağıda belirtilen noktaların netleştirilmesi gerektiğini belirtmektedir:

Yazarlar, bu çalışmada belirtilen endometriotik hücrelerin hangi bölgeden kaynaklandığını bildirmemiştir. Endometriozis, peritoneal nodüller, over endometrioması (çikolata kisti) veya derin infiltre endometriozis nodülü olarak kendini gösterebilir. Retinoik asidin bu lezyon tipleri üzerindeki etkisini bilmek, kökene veya patogeneze ışık tutabilir.

  • Bu endometriotik lezyonlarda retinoik asitin üretildiği yerler.
  • Endometriozisli kadınlarda uzun süreli retinoik asit kullanımının potansiyel toksisiteleri.

Bu nedenle, endometriozisli kadınlarda retinoik asit kullanımı ile ilgili daha fazla araştırma gereklidir.

Kaynak Site: endonews.com
Çeviren: Dr. Ezgi DARICI

Klinik Haberler
Endometriozisin Preklinik Modellerinde Ginseng Bazlı Bileşiklerin Terapötik Potansiyeli

Endometriozis tedavisi için Ginseng bileşenleri

Vurgu:

  • Asya ülkelerinde ve Kuzey Amerika’da popüler bir bitki olan Ginseng (bir çeşit şifalı Çin bitkisi), esas olarak ginsenosidlerden oluşur. Bu makalede protopanaxadiol (PPD) olarak bilinen ginsenoside metabolitinin anti-endometriozis etkisi incelenmiştir.

Önemi:

  • Halen, endometriozis için mevcut ilaç tedavisi eksiktir. Bu çalışma, ginseng bazlı metabolitin, PPD’nin endometriozis için terapötik (tedavi edici) faydaya sahip olabileceğine dair kanıtlar sunmaktadır.

Ne Yapıldı?

  • Bu çalışmada, ektopik endometriyal stromal hücreler ve fare endometriozis modeli üzerinde ginseng, PPD, protopanaxatriol (PPT), ginsenoside-Rg3 (G-Rg3), ginsenoside-Rh2 (G-Rh2) ve esculentoside A’dan (EsA) türetilen bileşiklerin anti-endometriozis etkisini incelemiştir.
  • PPD ile indüklenen anti-endometriozis mekanizması, hücresel otofaji ve doğal öldürücü hücrelerin sitotoksik aktivitesini inceleyerek çalışıldı.

Veri

  • PPD, PPT, ginsenoside-Rg3 (G-Rg3), ginsenoside-Rh2 (G-Rh2) ve esculentoside A (EsA) bileşikleri, ektopik endometriyal stromal hücrelerin canlılığını azaltmıştır, bunlar içerisinde PPD en yüksek etkililiğe sahiptir.
  • PPD, protopteron reseptörü ekspresyonunu arttırdı ve ektopik endometriyal stromal hücrelerde östrojen reseptörü A’nın ekspresyonunu düşürdü.
  • PPD ektopik endometriyal stromal hücrelerde otofaji gelişmesini indükledi.
  • PPD ile tedavi edilen ektopik endometriyal stromal hücreler, doğal öldürücü hücrelerin sitotoksik aktivitesini arttırdı.
  • PPD, sıçan endometriozis modelindeki ektopik lezyonların büyümesini ve sayısını baskıladı.

 Çalışmanın Kısıtlılıkları

  • Hayvan modelindeki bileşiklerin güvenliği ve toksisitesi bildirilmemiştir.
  • Bileşik etkinliğini test etmek için sadece bir tip endometriozis hayvan modeli kullanılmıştır. Birden fazla hayvan modelinin dahil edilmesi daha bilgilendirici olabilir.

 Özet

Halen, endometriozisli kadınlar için ilaç seçenekleri (örn., progestinler, androjenler, gonadotropin salgılatıcı hormon (GnRH) agonistleri ve aromataz inhibitörleri) esasen östrojen seviyelerini azaltmaya odaklanmaktadır. Bununla birlikte, bu tedaviler sık tekrarlama ve yan etkileri nedeniyle düşük etkinlik gösterebilir. Bu nedenle, farklı etki mekanizmalarına dayanan daha etkili tedaviler geliştirmeye ihtiyaç vardır. Otofaji, hücresel organellerin ve makromoleküllerin doğal sekestrasyonuna aracılık ederek, hücresel bileşenlerin düzenli olarak parçalanmasına ve hücresel bileşenlerin geri dönüşümüne izin vererek regüle edilen bir hücresel mekanizmadır. Sağlıklı bir hücre için ayrılmaz bir süreçtir. Daha önce ektopik ve ötopik endometriumun düşük otofaji düzeyine sahip olduğu gösterilmiştir. Endometrioziste düşük otofaji, hücre ölümü kapasitesinden yoksun olan yüksek proliferatif hücrelere yol açabilir. Bu nedenle, otofajinin desteklenmesi, anti-endometriozis aktivitesini arttırmak için yararlı bir yöntem olabilir. Ginseng, Asya ülkelerinde ve Kuzey Amerika’da yaygın olarak kullanılan geleneksel bir bitkidir. Esas olarak ginsenosidler (örneğin ginsenoside-Rg3 (G-Rg3) ve ginsenoside Rh2 (G-Rh2)) ve iki ginsenoside metaboliti, protopanaxadiol (PPD) ve protopanaxatriol (PPT) içerir. Önceden bunlar antitümör, antioksidan, immüno-modülatör ve anti-enflamatuar etkiler gibi farmasötik aktiviteler ile ilişkilendirilmiştir. Bununla birlikte, bu ginseng bileşenlerinin endometrioziste kullanımı incelenmemiştir. Çin Obstetri ve Jinekoloji Hastanesi, Reprodüktif İmmünoloji Laboratuvarı’ndan Zhang ve ark.’nın ginsenosidlerin ve metabolitlerinin anti-endometriozis aktivitesini araştırdığı bu çalışma, Cell Death & Disease dergisinde yayınlanmıştır. Özellikle, yazarlar bu bileşiklerin ektopik endometriyal stromal hücrelerde otofaji ve östrojen reseptör  A seviyesini regüle etmesini incelemişlerdir. Yazarlar, hücre modeli (ektopik endometriyal stromal hücreler) kullanarak, PPD, PPT, ginsenoside-Rg3 (G-Rg3), ginsenoside-Rh2 (G-Rh2) ve esculentoside A (EsA) bileşiklerinin hücrelerin yaşayabilirliğinde önemli azalmaya neden olduğunu bulmuşlardır, özellikle PPD metabolitinde yüksek aktivite gözlenmiştir. İntraperitoneal endometriozisli BALB / C fareleri kullanılarak yapılan hayvan modeli çalışmaları, yine PPD’nin yaygınlık derecesini azalttığını ve ektopik lezyonların büyümesini baskıladığını ileri sürmüştür. PPD’nin etki mekanizması göz önüne alındığında, bu bileşik doğal öldürücü hücrelerin otofaji ve artmış sitotoksik aktivitesini indükleyerek, hücre modelindeki östrojen reseptörü A’nın ekspresyonunu azaltmıştır. Bu nedenle, sonuçlar PPD’nin endometriozis için potansiyel bir terapötik olduğunu düşündürmektedir. Preklinik çalışma nedeniyle, bu çalışmanın bazı sınırlamaları vardır. PPD’nin hücrelerdeki ve farelerdeki etkinliği, insandaki etki ile doğrudan ilişkili olamaz. Saf PPD bileşiğinin insanda kullanılmasının güvenli olup olmadığı da açık değildir. Bu makalede hayvan modelinde yan etki çalışmaları rapor edilmemiştir. Yeni terapötik araştırmaların test edilmesinde hayvansal modelin uyarlanabilirliği her zaman önemlidir. Bu çalışmada sadece bir tür hayvan modeli kullanıldığından, tam etkili olduğu sonucu çıkarılamaz. Bununla birlikte, bu çalışma, endometriozis tedavisi için PPD’nin potansiyel gelişimini göstermektedir, ancak insandaki olumsuz etki ve etkinlik profillerini konfirme etmek için klinik çalışmalar gerekmektedir.

Kaynak Site: endonews.com
Çeviren: Dr. Nazlı Aylin Vural

Klinik Haberler
Endometriozis Gelişimi ve Diyet Alışkanlıkları

Endometriozis gelişimi ve diyetsel yüksek yağ tüketimi arasında bağlantı vardır.

Anahtar Noktalar

Vurgu

Endometriozis östrojen bağımlı kronik bir hastalıktır ve diyet alışkanlıkları ile açıkca ilişkilidir

Önemi

Balık, kabuklu deniz hayvanları veya yumurtasının tüketimi başka kronik hastalıklarda olduğu gibi endometriozis gelişim riskini de azaltmakta iken, işlenmiş veya işlenmemiş kırmızı et tüketimi ise endometriozis gelişimine yol açan majör faktörlerden biridir.

Ne Yapıldı?

Yamamato ve arkadaşları tarafından yayımlanan çalışmayı değerlendiren bu yazıda kadınların diyet alışkanlıklarının endometriozis gelişimi üzerindeki etkisi tartışıldı. Bu çalışma, yüksek oranda yağlı diyetin endometriozis gelişimine ve hastalığın güçlü bir şekilde ortaya çıkarak ilerlemesine negatif etkisini desteklemektedir.

Çalışma, endometriozis tanısı laparoskopi ile konmuş 3800 premenopozal kadın üzerinde, diyet alışkanlıkları porsiyonların büyüklüğüne ve alım sıklığına göre değerlendirilerek yapılmıştır.

Veriler

  • İşlenmiş ya da işlenmemiş kırmızı et tüketimi endometriozis gelişimine yol açan en önemli faktörlerden biri iken balık ya da deniz ürünleri tüketimi, tip 2 diyabet gibi birçok kronik hastalıkta da olduğu gibi endometriozis gelişimini azalttığı görülmüştür.
  • Yağlı diyet ve endometriozis gelişimi arasındaki ilişkiyi açıklayan muhtemel mekanizma kırmızı ette bol miktarda hem demirinin kırmızı et tüketiminin olumsuz etkilerinden sorumlu olmasıdır. Hem demiri ayrıca oksidatif stres ve DNA hasarına yol açarak da endometriozis gelişimine katkıda bulunur.
  • Yüksek miktarda yağ tüketimi ile endometriozis gelişimi arasında korelasyon vardır (günde 2 veya daha fazla öğünde risk haftada 1 veya daha az öğüne göre daha fazladır).
  • Yüksek yağ içerikli diyetle beslenen kadınlar daha yüksek vücut kitle indeksine (BMI) sahip olmaya meyillidirler. Buna rağmen düşük BMI endometriozis için bir risk faktörüdür, bu durumda vücut kilo ve yağ kaybının hepatik metabolik gen ekspresyonunda kesintiye bağlı bir nedenden çok bir sonuç olabileceği düşünülmüştür.
  • Kırmızı et tüketimi ayrıca endometriozisli kadınlarda zaten yüksek olan endojen östrojen seviyelerini arttırabilir.
  • Çiftlik hayvanlarının ürünlerinde bulunan organik kirleticiler de endometriozis gelişimine katkıda bulunabilir.
  • Endometriozisli kadınlarda; enflamatuar, immün ve proliferatif yolakları yöneten barsak mikroplarının değiştiği düşünülmektedir. Bu değişimin primer kaynağı da diyettir.

Çalışmanın Güçlü Yanları

3800 premenopozal, endometriozis tanısı laparoskopi ile konulmuş kadını kapsayan geniş örneklem sayısı olması ve diyetsel alışkanlıkların porsiyon ölçüsüne ve tüketim sıklığına göre incelenmesi çalışmanın güçlü yanlarıdır.

Özet

Endometriozis, endometrial glandüler ve stromal dokunun uterin kavite dışında bulunması olarak tanımlanan kronik bir hastalıktır. Genel popülasyondaki prevalansı yaklaşık %10’dur. Endometriozis infertilite, pelvik ağrı, over ve diğer kanserlerin oluşum riskinin artmasıyla ilişkilidir.

Hastalığın erken dönemde asemptomatik olmasından ötürü klinik tanıda gecikme olduğu bildirilmiştir. Bazı tedavi stratejileri bulunmakla birlikte açıklanamayan etyopatolojiye bağlı olarak hastalığa yaklaşımda kesin bir konsensus sağlanamamıştır. Amerika’dan bir grup bilim insanı olan Simmen ve arkadaşları “Annals of Translational Medicine” isimli dergide “ Kırmızı görmek: diyet ve endometriozis riski” başlıklı bir çalışma yayımlamışlardır.

Bu yazarlar, endometriozis gelişiminde diyet alışkanlıklarının etkisini ortaya koymayı amaçlamışlardır. Yağlı diyetin yüksek tüketiminin endometriozis risk faktörlerinden biri olarak kabul edildiğini özetlemişlerdir. Porsiyonların büyüklüğü ve tüketim sıklığı da endometriozis gelişimine katkı sağlayan faktörlerdir.

“Endometriozisin çok yönlü doğası belki de diyette uygulanacak basit değişiklikler ile yönetilebilir ve üreme çağındaki kadınlara kronik hastalığın önlenmesi için beslenme alışkanlıklarını yeniden değerlendirmede etkili bir örnek sunabilir.” diye de eklemişlerdir.

Kaynak Site: endonews.com
Çeviren: Dr. Hümeyra Özkaya

Klinik Haberler
Takviye Gıdalar (Nutrasötik) Endometriozis Ağrısında Faydalı Olabilir

Özet

Endometriozis hastalarında dismenore (ağrılı adet görme) ve kronik pelvik (kasık) ağrı önemli oranda görülmektedir. Antiinflamatuar ilaçlar ve diyet dahil yaşam değişiklikleri bu bağlamda entegre bir yaklaşım oluşturur fakat ilaçlar yalnızca kısa süreli olarak kullanılabilir. Bu amaçla antiinflamatuar özelliklere sahip doğal maddeler etkili olabilir.

İtalyan hekimler, bir yıl boyunca overyan endometriozis ve kronik pelvik ağrısı olan, yaşları 20 ile 39 arasında 60 kadında çok merkezli prospektif (ileriye dönük) bir çalışma yaptı. Sonuçları “Minerva Ginecologica” isimli dergide yayınlandı.

Tüm kadınlar altı ay boyunca günlük iki tablet dozunda,  400 mg alfa lipoik asit, 300 mg palmitoiletanolamid(PEA) ve 100 mg mür içeren bir ürün almıştır. Ultrasonografi ile takip edildi.  Tüm kadınlardan ağrı durumları ile ilgili bir anket doldurmaları istendi. Dismenore ve pelvik ağrı, semptomların günlerini belirten Analog Ağrı Skalası kullanılarak değerlendirildi.

Nutrasötik karışımı iyi tolere edildi. 60 katılımcı arasında herhangi bir sonlandırma girişimi olmadı.  Ultrasonografi ile ölçülen over endometriomaları (çikolata kistleri) stabildi (sebat etti). Kronik pelvik ağrı ve dismenore semptomları 3 ay sonrasında, disparoni (ağrılı cinsel ilişki) 6 ay sonrasında azalma göstermişti.

Bu prospektif çalışma, bu ürünlerin iyi tolere edilebilir ve etkin olduğunu hastalar üzerindeki homojen sonuçlar ile göstermiştir. Yine de placebo etkisi bileşeni tamamen göz ardı edilememiştir.

Lipoik asit, palmitoiletanolamid ve mür gibi nutrasötikler, endometriozis hastalarının tedavisinde önemli bir rol oynayabilir.

Kaynak Site: endonews.com
Çeviren: Dr. Tuğba Buket ÇALIŞKAN

Klinik Haberler
Ergenlik döneminde yoğurt ve dondurma tüketimi endometriozisi azaltabilmektedir

Kızlar, haydi daha fazla yoğurt ve dondurma yiyelim…

Anahtar Noktalar

Önemli notlar:

  • Erişkinlerde süt ve süt ürünleri alımının düşük endometriozis riski ile ilişkili olduğu bulunmuştur.
  • Ergenlik döneminde süt ürünleri kullanımı ve endometriozis arasındaki ilişki henüz çalışılmamış bir konudur.

Önemi:

  • Çalışmada süt ürünleri kullanımının ergenlikte de düşük endometriozis riski ile ilişkisi olduğu tespit edilmiştir.

Ne yapıldı?

  • 1989 yılında başlamış bir prospektif (ileri dönük) kohort (topluluk) çalışmasıdır.
  • 34-51 yaş arası katılımcılara, lise dönemine ait beslenme alışkanlıkları ile ilgili 124 soruluk bir anket doldurtuldu.
  • Hasta beyanına dayalı, laparoskopi (kapalı ameliyat) ile doğrulanmış endometriozis olguları analiz edildi.

Veri:

  • 581 premenopozal endometriozis olgusu onaylandı.
  • Ergenlik döneminde 4 porsiyon/gün süt ürünü tüketmenin günde tek veya daha az porsiyon tüketimine göre endometriozisi %32 oranında azalttığı tespit edilmiştir.
  • Düşük veya yüksek yağlı ürünler benzer etkiye sahiptir.
  • Özellikle yoğurt ve dondurma daha düşük risk ile ilişkilidir.
  • Ergenlik döneminde haftada iki veya daha fazla porsiyon yoğurdun, haftada birden az porsiyon yoğurt tüketimine göre, endometriozisi %29 oranında azalttığı tespit edilmiştir.
  • Ergenlik döneminde günde bir veya daha fazla porsiyon dondurma tüketiminin haftada bir veya daha az porsiyon dondurma tüketimine göre, endometriozis riskini %38 oranında azalttığı tespit edilmiştir.

Çalışmanın kısıtlılıkları:

  • Bu prospektif çalışma katılımcıların erişkin dönemde ergenlik dönemine dair bilgileri hatırlamasına dayanmaktadır. Aradaki bu uzun dönem yanılmaya neden olabilir.
  • Çalışma dönemine ait (1960-1982) süt ürünlerinin içeriği ile günümüz süt ürünlerinin bileşimi farklıdır.
  • Çalışma güneş maruziyetine bağlı oluşan D vitaminin ve magnezyum alımının katkısının miktarını belirleyememektedir.

Özet

Diyetle alınan maddeler endometriozis oluşumunu ve şiddetini  östrojen, prostaglandin metabolizması, inflamasyon veya düz kas kontraktilitesi nedeniyle etkileyebilmektedir. Diyet ve endometriozis ile ilişkili bu güne dek yapılan çalışmalar yalnızca erişkin dönemi kapsamaktadır. Örneğin erişkin dönemde fazla süt ürünü tüketilirse endometriozis riski düşük olmaktadır. Bunun tersine mevcut çalışma ergenlik dönemine ait diyet alışkanlıklarını incelemektedir, çünkü endometriozis ergenlik döneminde başlayan bir hastalıktır.

Birleşik devletler Massachutes Harvard Üniversitesi Tıp Fakültesi Brigham Kadın Hastalıkları Hastanesi’nden Nodler ve arkadaşları 1989 yılında başlayan prospektif kohort çalışmasında ergenlik döneminde süt ürünleri tüketimini ile buna bağlı oluşabilecek endometriozis riskini değerlendirmiştir.

Katılımcılar 1998 yılında 34-51 yaşlarına geldiklerinde 124 soruluk bir yeme içme sıklığı anketi doldurmuşlardır. Süt ürünü alımı ve hasta beyanına dayalı laparoskopi ile onaylanmış endometriozis arasındaki ilişki istatistiksel olarak değerlendirilmiştir. Bu dönemde 581 olguda endometriozis doğrulanmıştır.

Sonuçlar ergenlik döneminde günde dört veya daha fazla porsiyon süt ürünü tüketiminin endometriozis riskini günde bir veya daha az porsiyon süt ürünü tüketimine göre %32 oranında azalttığını göstermektedir. Yoğurt ve dondurma tüketimi düşük endometriozis riski ile ilişkilidir. Haftada 1 veya daha az porsiyon tüketim ile karşılaştırıldığında haftada 2 veya daha fazla porsiyon yoğurt tüketiminin riski %29 oranında azalttığı tespit edilmiştir. Ek olarak günde bir veya daha fazla porsiyon dondurma tüketiminin haftada bir veya daha az porsiyon tüketimine göre endometriozis riskini %38 oranında azalttığı tespit edilmiştir. Bu veriler düşük ya da yüksek yağ içerikli ürünler için benzerdir.

Bu ilişki çok sayıda hipotez ile açıklanabilir. Süt ürünlerindeki D vitamini ve kalsiyum içeriğinin inflamasyon ve oksidatif stresi azaltarak endometriozis riskini düşürdüğü söylenebilir

Çalışmada bilgilerin hatırlanması ile ilgili yanılma payı olması ve çalışmanın ilişkileri açıklayacak mekanizmaları tespit edememesi çalışmayı kısıtlamaktadır fakat yine de sonuçlar önemlidir. Ergenlik döneminde süt ürünleri kullanımına dair yapılabilecek bir bilgilendirmenin endometriozisin azaltılmasında etkili olabileceğine işaret etmektedir. Çalışmanın sonuçlarının doğrulanabilmesi için gelecekte yapılacak ve ergenlerin beslenmesine dair veriyi daha derinlikli inceleyecek çalışmalara ihtiyaç vardır.

Kaynak Site: endonews.com
Çeviren: Dr. Aslıhan Dericioğlu

Klinik Haberler
Aterosklerotik Kardiyovasküler Hastalık ve Endometriozis

Güncel bilimsel ipuçları endometriozis ve aterosklerotik kardiyovasküler hastalık arasındaki patojenetik benzerliklere işaret ediyor

Anahtar Noktalar

Vurgu

  • Bilimsel kanıtlar, endometriozisli genç kadınların ve endometriozis öyküsü olan daha yaşlı kadınların, özellikle erken menopozun mevcut olması durumunda, aterosklerotik kardiyovasküler hastalık (ASKVH) riskinin daha yüksek olabileceğini göstermektedir.
  • Daha fazla işbirlikçi multidisipliner araştırma gerektiren endometriozis ve ASKVH arasında önemli ortak patogenetik özellikler vardır.

Altyapı

  • ASKVH, menopozdan sonra keskin şekilde artan bir insidans ile kadınlarda önde gelen ölüm nedenidir.
  • Endometriozisli genç hastalarda, genç yaştan dolayı tanınamayacak olan KVH gelişme riski daha yüksek olabilir.
  • Endometriozis ile ASKVH’yi birbirine bağlayan mekanizmaları anlamak, artmış KVH yükünü hafifletmek için yeni tedavilerin uygulanmasına rehberlik edecektir.

Anahtar Noktalar

  • Endometriozis ve ASKVH arasındaki olası ilişkiyi açıklamak için ileri sürülen mekanizmalar:
    • Her ikisinde de kronik inflamasyonun ortak patogenezi;
    • Genetik benzerlikler;
    • MicroRNA işlev bozukluğu;
    • Endometriozis ve erken menopoz arasındaki ilişki, ASKHV gelişimi için sağlam bir risk oluşturuyor.

Sonuç

  • Hekimler öncelikle bir hastanın bireysel ASKVH gelişme riskini değerlendirirken geleneksel risk faktörlerine odaklanır, endometriozis öyküsü de olası bir risk faktörü olarak dahil edilebilir.
  • ASKVH’nin risklerini değerlendirmek için hem endometriozis tanısında hem de takip sırasında gelecekteki araştırmalar garanti altına alınmıştır.
  • ASKVH’ye göre endometriozisli hastaların yaşam sağlığını iyileştirmek için multidisipliner bir yaklaşım gerekmektedir.

Kaynak Site: endonews.com
Çeviren: Dr. Ayşegül Mut

Klinik Haberler
İrritabl Bağırsak Sendromu (IBS): Endometrioziste Sıklıkla Konulan Yanlış Tanı

İrritabl bağırsak sendromu veya IBS, kolonu (kalın barsak) etkileyen nispeten yaygın bir hastalıktır. Bu hastalık bir ˜dışlama’ hastalığıdır, çünkü bu teşhise yalnızca diğer bozuklukların dışlanması ile ulaşılır. IBS teşhisi sadece anamnez, muayene veya teste dayanarak tam olarak konulamaz.

İBS semptomlarının çoğu, diyare (ishal), kabızlık, şişkinlik, kramp ve karın ağrısı gibi barsak endometriozisine benzer. Bununla birlikte, endometriozisten farklı olarak, IBS az ya da çok ilaçla kontrol edilebilir veya diyette değişiklikle iyileşme gösterebilir. Cerrahi nadiren gereklidir. Ancak, endometriozis IBS olarak yanlış tanı alırsa, hastalar, kendileri için en iyi seçenek olabilecek cerrahi tedaviyi alamadan yıllar geçebilirler. Doktorlar sıklıkla belirtilerdeki benzerliklerden ve muhtemelen endometriozis hakkındaki bilgi eksikliğinden dolayı endometriozisi IBS ile karıştırırlar.

IBS / Endometriozis Nasıl Teşhis Edilir?

˜Endometriozis sıklıkla apandisit veya IBS olarak yanlış tanı almaktadır.’

Doktorlar, genellikle gastroenterologlar, üst gastrointestinal sistemi, hastanın ağzından yemek borusuna oradan da midesine kadar ulaşan bir kamerayla (endoskop) inceleme sürecine başlarlar.

Ardından, rektum ve kolonu değerlendirmek için hastanın arka tarafından bir kamera yerleştirirler. Tüm bulgular normal ise, doktorlar sıklıkla hastanın barsakların dış tabakasındaki iltihaplanmayı fark etmeden IBS olduklarına karar verirler. Barsağın dış tabakası tam olarak endometriozis lezyonlarının etkilediği ve IBS gibiymiş görülen belirtilere neden olduğu noktadır. Bütün bunlar sonuçta “Bu doktorlar, hastalarına bu belirtilerin ortaya çıkmasının altında yatan hangi sebebi sormayı atlıyorlar? ” sorusunu ortaya koyuyor.

Kendinize şu soruyu sorun: “Kabızlık belirtileri, ağrılı barsak hareketleri veya ishal, mensturasyonunuz ile aynı zamanda mı oluyor?”

Doktorların hastaların belirtilerinin detaylarını, görülme sıklığı açısından sormaları çok önemlidir. Adet döngüsü ile eş zamanlı olan ve her hasta için farklı olabilen belirli paternler, endometriozisi daha net bir şekilde işaret edebilir. Örneğin, bazı kadınlar, adet dönemlerinden hemen önce 1-2 gün süren gevşek bir dışkıyı ya da ishal ve bunu takip eden günlerde kabızlık ve şişkinlik yaşarlar.

Bu belirtiler bir doktora belirtilerin sebebinin IBS’den daha fazla olduğunu düşündürmeli  ve öncelikle hastayı uygun bir jinekolojik takibe yönlendirerek endometriozis dışlanmalıdır.  Doktorlar ayrıca, hastaların, disparoni (cinsel ilişkide ağrı) veya lokalize bacak veya kalça ağrısı (nöropati) gibi barsak endometriozisine bağlı ve  kesinlikle IBS’a bağlı olmayan belirli belirtileri olup olmadığını soruşturmalıdır.

IBS / Endometriozisin Yanlış Teşhisine Ne Sebep Olmaktadır?

Çoğu hekim bu tür sorular sormaz, çünkü GIS ve barsak semptomları düşünüldüğünde endometriozisi dışlamak genel bir uygulama değildir, bu yüzden bu soruları neden sormak zorunda olduklarını bilmiyorlar .

Doktorlar mideyi, kolonu ve rektumun içine bakarak bir hastayı değerlendirirken, endometriozis lezyonlarının uzanabileceği organların içindeki potansiyel bir ağrı kaynağını ararlar, dışındaki değil.

Çoğu zaman doktorlar hastayı, bu karın organlarının dış duvarlarını gözlemleyebilecek bir laparoskopik cerraha (kapalı ameliyat yapan) göndermezler. Endometriozisi resmi olarak teşhis etmenin tek kanıtlanmış yolu, biyopsi ve buna eşlik edecek patoloji raporu olan laparoskopik cerrahidir. Bunu göz ardı ederek, doktor bu olasılığı ekarte edemez.

Peki bu doktorlar hastalarının sözde hastalığına bir çözüm olarak ne öneriyor? Tipik olarak GIS uzmanları, barsak belirtilerini geçici olarak sakinleştiren ve sanki sorunun giderildiğine dair yanlış bir izlenim veren bazı diyet düzenlemelerini önerebilir. Ancak belirtiler kaçınılmaz olarak çok hızlı bir şekilde geri gelir. Sayısız diyet değişikliği ve Helicobacter pylori (H. pylori) tedavisi sonrası -endometriozisin güçlü göstergelerine rağmen- hasta ağrı ve belirtileri göstermeye devam etse bile hekim, hastasının çaresizce ihtiyaç duyduğu tavsiyeyi sağlayamayabilir.

Ne yapmalısınız?

Eğer tedavi işe yaramıyorsa veya ağrıyla birlikte diğer belirtiler adet döneminiz boyunca düzenli olarak her ay ortaya çıkıyorsa, doktorunuzun bunu anlamasını sağlamak için elinizden geleni yapın. Bunu çok net hatırlayın. Siz veya tanıdığınız birine IBS teşhisi konduğunda, bunun yanlış tanı olduğunu düşünmeyin. Bu duruma sahip olabilirsiniz ve eğer öyleyse bir gastroenterolog bu durumu nasıl tedavi edileceğini kesinlikle çok iyi  bilecektir. Fakat altta yatan sebep IBS’dan çok daha fazlası olabilir.

Hastaların yanlış teşhis edilmemesini sağlamak ve iyileştirmek için yeni yollar bulmak kesinlikle tıbbi toplumun sorumluluğundadır. Bununla birlikte, hastaların hem ihtiyaç duyduğu hem de hak ettiği en iyi tedavi ve bakım hizmetini almalarını sağlamada, hastaların da aktif rol oynamaları önemlidir. Bu yazının başlıca amaçlarından biri, endometriozis hakkında sizi eğitmek; böylece hem kendi savunucunuz olmanızı sağlamak, hem de hastalığınızla ilgili az veya hiç bilgi sahibi olmayan doktorunuzda gerekli farkındalığı oluşturmanızdır. 

Unutmayın, belirtilerinizin gerçek nedeni endometriozis olduğunda IBS olarak yanlış tanı alırsanız, yanlış tanı endometriozisin büyümesine daha fazla zaman tanır ve endometriozis ilerledikçe daha fazla sorun ve daha fazla risk oluşturabilir. Bu nedenle, hastaların doktorlarına muayene olduktan sonra bile, bedenlerini dinlemeyi bırakmamaları çok önemlidir.  Vücudunuz uygulanan tedavilere nasıl tepki verdiğine dikkat edin, özellikle cerrahi ise ve işe yaramıyorsa sesinizi çıkarın.

Çeviren: Dr. Ezgi DARICI

« First‹ Previous8910111213141516Next ›Last »
Page 12 of 38


EndoMart

Derneğimiz; hastaları, hasta yakınlarını, toplumu, hekimleri Endometriozis ve onun yol açtığı rahatsızlıklarla ilgili bilgilendirmek amacıyla kuruldu. Üreme çağındaki Her 10 kadından birisinin hastalığı olan Endometriozis’in etkilerinin daha az olduğu bir gelecek için çalışmalar yürütüyoruz.
Detaylı Bilgi

Endometriozis ve Adenomyozis Derneği

www.endometriosisschool.com
Youtube Instagram Facebook Twitter Linkedin

Kütüphane

Toplantı Sunumları
Videolar
Dergiler
Makaleler
Kılavuzlar
Kitaplar
Bülten Arşivi

Bilimsel Kaynaklar

www.endometriosis.org
www.endometriosisassn.org
www.endometriosis-uk.org
www.endofound.org
www.endocenter.org
www.endometriosisfoundation.org
www.apendoalliance.org

Adres

Osmanağa Mah. Osmancık Sok. Betül Han No:9 D:4 Kadıköy, İstanbul
Telefon: +90 532 515 69 99
Email: info@endometriozisdernegi.org

Copyright 2021 - Endometriozis ve Adenomyozis Derneği.