• +90 532 515 69 99
  • info@endometriozisdernegi.org
Youtube Instagram Facebook Twitter Linkedin
  • Türkçe
  • English
Üyeler İçin
Hastalar İçin

Türkçe

a:3:{s:6:"locale";s:5:"tr_TR";s:3:"rtl";i:0;s:9:"flag_code";s:2:"tr";}
Klinik Haberler
Erken Yaşlardaki Maruziyetler Daha Sonraki Yaşlarda Endometriozis Gelişimini Etkileyebilir mi?

Çok ülkeli bir çalışmada Çinli katılımcılarda, anne sütüyle beslenmemek, derin infiltran endometriozise (DİE) karşı koruyucu bir faktör olarak tanımlandı.

Endometriozis ve DİE ile ilişkili erken yaşlardaki maruziyetlerin tanımlanması, endometriozisin altında yatan mekanizmalar hakkında bazı bilgiler verebilir. Bu, Çinli kadınlarda emzirilmemenin derin infiltran endometriozise karşı koruma sağlayabileceğini gösteren ilk çalışmadır.

Bu çalışma Çin, Rusya ve Fransa’da endometriozis ile ilişkili klinik, yaşam tarzı ile ilgili ve çevresel faktörleri araştıran çok uluslu bir vaka kontrol çalışmasının alt grup analizidir. Farklı endometriozis fenotipleri ile ilişkili faktörleri anlamak için Çin’den 546 katılımcı dahil edildi. Hormonal tedavi, adet döngüsü düzeni, gastrointestinal semptomlar, şehirde veya yoğun bir bölgede yaşamak, infertilite ve emzirilmemek gibi birçok faktörün endometriozis ve DİE ile ilişkili olduğu belirlendi. Emzirilmemek sadece DİE için koruyucu bir faktör olarak tanımlandı. Çalışmanın kısıtlılıkları, 546 örneklemin sayıca az olması, bulguları doğrulamak için daha büyük bir havuzdan ek veri gerekmesidir.

ÖZET

Endometriozis, olası multifaktörlü değişkenleri ile karmaşık bir hastalıktır. Şimdiye kadar, enflamatuar, immünojenik, genetik ve çevresel faktörlerin hepsi endometriozis ile ilişkilendirilmiştir. Ek olarak, farklı endometriozis lezyonlarının- peritoneal, over ve derin infiltran – türlerinin hepsinin farklı kökenleri ve patojenik mekanizmaları olabilir. FEELING (Endometrioma ve derin infiltran endometriozis gelişimi ile ilişkili faktörler) adlı yakın zamanda yapılan çok ülkeli bir çalışma, 3 ülkeden (Çin, Rusya ve Fransa) 1000’den fazla hastada endometriozisin üç alt tipine ilişkin klinik, yaşam tarzı ile ilgili ve çevresel faktörler araştırıldı.

FEELING çalışması, daha önce hormonal tedavi almış olmak veya endometriozis cerrahisi geçirmiş olmak, düzenli menstrüel siklusun yanı sıra şehirde yaşamak ya da yoğun bir alanda yaşamak gibi çevresel faktörleri içeren çeşitli biyolojik faktörleri tanımlamıştır. Endometriozis tanısı, semptomatolojisi ve yönetimi ile ilgili bölgeler arasındaki önemli farklılıklar kaydedildi. Yi Dai ve arkadaşları tarafından yapılan bu çalışma, Çinli kadınlarda endometriozis ile ilişkili faktörleri, özellikle de erken yaştaki faktörlerini tanımlamak için orijinal FEELING çalışmasına katılan Çinli kadınlardan elde edilen verileri analiz etmeyi amaçladı.

546 Çinli kadının bu alt çalışmasında, over ve derin infiltran endometriozis ile ilişkili çeşitli faktörler ortaya kondu. Bunlar arasında infertilite , endometriozis için önceki cerrahi veya hormonal tedavileri, menstrüasyon sırasında gastrointestinal semptomlar, vajinal duş, şehirde ya da yoğun bir bölgede yaşama ve hastaların bebeklik döneminde emzirilip emzirilmedikleri vardı. Emzirilmemek, endometriozise karşı koruyucu bir faktör olarak tanımlandı. Diğer analizler, anne sütüyle beslenmenin veya beslenmemenin sadece derin infiltran endometriozis gelişimini etkilediğini, hastalığın diğer iki biçimini etkilemediğini göstermiştir. Ayrıca dikkat edilmesi gereken, emzirilmek veya emzirilmemek orijinal FEELING çalışmasında, endometriozis gelişimine katkıda bulunan bölgesel farklılıklar gösteren faktörlerde herhangi bir endometriozis formuyla ilişkili bulunmamıştır. Bu çalışma kesinlikle anne sütünün faydalarına işaret eden çalışmalar denizine aykırıdır, bununla birlikte, bu ilginç bulguyu doğrulamak veya ona karşı çıkmak için daha fazla gözlemsel çalışma yapılması gereklidir.

Kaynak Site: endonews.com
Çeviren: Dr. Seher SARI

Klinik Haberler
Endometriozis Hayvan Modelinde Davranışsal Semptomlar

Endometriozis ve depresyon arasında bir ilişki var mı?

Anahtar Noktalar

  • Bu araştırma makalesi, bir hayvan modelinde endometriozis ilişkili depresyon ve anksiyetenin nedenlerini bulmaya çalışmaktadır.

Önemi

  • Endometriozis klinik depresyon özellikleri ile ilişkilidir. Bu ilişkiden hipokampal oksidatif durum ve nörotrofik değişiklikler sorumlu olabilir.

Ne yapıldı

  • Endometriozis sıçanlarda, rahim dokularının peritoneal oto-transplantasyonu ile uyarılmıştır.
  • Davranışsal değişikliklerin karakterizasyonu sıçan endometriozis modelinde gösterildi.
  • Çalışma hippokampüsteki kortikosteron stres reaktivitesini ve oksidatif stres belirteçlerinin (glutathion; GSH, lipip peroksidazsı, süperoksit dismutazın aktivitesi; SOD and miyeloperoksidaz; MPO ve beyin-kaynaklı-nörotrofi faktör; BDNF) seviyelerini ölçtü.

Veri:

Sıçan endometriozis modeli şunları sergiledi:

  • Post-endometriozis 14.-21. günler arasında kaygı-benzeri davranışlar
  • Post-endometriozis 14. Günden sonra umutsuzluk benzeri davranışlar
  • Post-endometriozis 21. Günden sonra kortikosteron stres cevabının eşlik ettiği zevk alamama ve kayıtsızlık-benzeri davranışlar
  • Post-endometriozis 7. Günden itibaren artmış ağrı hassasiyeti ve endometrioma kütlesi
  • Birtakım pro-oksidatif değişiklikler; düşmüş GSH, artmış SOD aktivitesi, lipid peroksidasyonu

Kısıtlılıklar:

  • Çalışmada uzun süreli bir değerlendirme gerçekleştirilmedi.
  • Davranışsal değişikliklerde inflamtuar-immün cevabın rolü test edilmedi.

Özet

Son çalışmalar, endometriozis ve bazı davranışsal belirtiler arasında bir ilişki olduğunu göstermektedir. Uzun süreli pelvik ağrı ve diğer endometriozis semptomları genellikle psikolojik ve sosyal işleyişi etkileyebilir ve bu da sosyal ilişkiler, cinsellik ve hatta ruh sağlığı ile ilgili sorunlara neden olabilir. Daha önce yapılmış bir sistematik derleme, depresyon ve anksiyetenin endometriozis ile sıklıkla ilişkili olduğunu göstermiştir.

Ancak endometriozis ve psikiyatrik belirtiler arasındaki ilişkinin altında yatan biyolojik mekanizmalar hala araştırılmamış vaziyettedir. Brezilya’daki Universidade Federal do Ceará, Nöropsikofarmakoloji Laboratuvarı, Fizyoloji ve Farmakoloji Anabilim Dalı’ndan Filho ve ark. endometriozis uyarılmış bir sıçan modeli kullanarak bu ilişkinin olası nedenlerini araştırdı. Araştırma bulguları kısa zaman önce “Metabolik Beyin Hastalıkları” dergisinde yayınlandı. Çalışmanın ana hipotezi, dişi sıçan modelinde endometriozis uyarımının, endometriozisli kadınlarda görülen bazı davranışsal semptomları sergileyebileceğidir.

Çalışma, dişi sıçanlarda endometrial dokunun otolog transplantasyonu ile oluşturulan periton endometriozisle uyarılan birçok davranışsal değerlendirme gerçekleştirdi. Davranış değerlendirmeleri arasında umutsuzluk benzeri, zevk alamama, motivasyonel, kaygı ve ağrıya bağlı semptomlar yer alır. Dahası, çalışma endometriozisin kortikosteron stres yanıtına, bir dizi oksidatif stres belirtecine ve beyin kaynaklı nörotrofik faktör (BDNF) seviyelerine sıçan hipokampüsündeki etkilerini araştırdı.

Toplam 144 sıçan rastgele bir biçimde endometriozis (72 sıçan) veya kontrol grubu (72 sıçan) olarak atandı. Transplantasyon cerrahisinden sonraki 7., 14. ve 21. günlerde davranış testleri yapıldı.

Endometriozisli sıçanlar değerlendirmenin 14. gününde anksiyete benzeri, çaresizlik benzeri davranış ve ağrı hassasiyeti yönünden değişiklikler gösterdi. 21. günde, bu sıçanlar aynı zamanda zevk alamama ve kayıtsız davranışlarla dolu bir depresyon benzeri davranış sergilemiştir. Fizyolojik olarak, endometriozis, kortikosteron stres reaktivitesini arttırdı ve hipokampal pro-oksidatif değişiklikleri uyardı. Hipokampüste BDNF ifade edime oranı post endometriozis 21. günde azaldı.

Başka bir deyişle bu çalışma insan depresyonuna sıçan modellerinde, endometriozisin çeşitli davranışsal özelliklerin varlığı ile ilişkili olduğunu iddia etmektedir. Davranış değişiklikleri, endometriozis kaynaklı kortikosteron yanıtının hiper-reaktivitesine ve oksidatif stres artışına veya hipokampal BDNF seviyelerinde azalmaya bağlı olabilir. Yazarlar sonuç kısmında şunu belirtti: ‘’Endometriozisin kortikosteron yanıtının hiper-reaktivitesine, hipokampusta oksidatif stres belirteçlerinde ilerleyici artışlara ve depresif bozukluklarla ilişkili hipokampal faktör seviyelerinde belirgin bir azalmaya neden olduğunu gösterdik. Bu nedenle, verilerimiz bazı endometriozise bağlı semptomların gelişiminin altında yatan patofizyolojik temeli daha iyi netleştirmek için yeni kanıtlar ortaya koyabilir. Ayrıca çalışmamız bu jinekolojik hastalıkta hayvan modellerinin hem hastalığı hem de hastalığın nöropsikiyatrik komorbiditeler tedavi etmek için yeni ilaç adaylarını incelemek için kullanımı yönünden yeni bakış açıları açar. “

Kaynak Site: endonews.com
Çeviren: Dr. Ali İhsan NERGİZ

Klinik Haberler
Bebeklik Çağları ve Endometriozis Riski

Erken yaşlardaki faktörler, bir kadında endometriozis gelişme riski üzerinde etkili olabilir.

Emzirmek, doğumda vajinal kanama olması ve sigara içen bir baba gibi erken yaşam dönemindeki faktörler, bir kadının yaşamının sonraki dönemlerinde endometriozis gelişme riski üzerinde etkili olabilir.

Endometriozis ile ilişkili risk faktörlerini belirlemek, hastalığı önlemek veya daha iyi yönetmek için yardımcı olabilir.

Bu çalışmada araştırmacılar cerrahi olarak onaylanmış endometriozisli 440 kadında ve 880 sağlıklı kontrol olgusunda vaka kontrollü bir çalışma yaptılar.

Emzirmeyen kadınların yaşamın sonraki dönemlerinde endometriozis gelişme riski iki kat daha fazla idi.

Yenidoğanda vajinal kanama ve babada sigara içiciliği endometriozis için risk faktörü olarak görünmektedir.

Sezaryen doğum ile endometriozis arasında risk faktörü eğilimi olabilir.

Çalışmanın kısıtlılığı: Bu retrospektif bir çalışmaydı ve çalışmaya katılan kadınların erken yaşam dönemleri hakkında bilgilerde yanılmalar olabilir.

ÖZET

Bebeğin anne sütüyle beslenip beslenmemesi, doğumda vajinal kanaması olması veya babasının sigara içip içmemesi gibi erken yaşam faktörleri, daha sonraki yaşamlarda endometriozis gelişme riski ile ilişkili olabilir.Bu, Çinli kadınlarda yapılan ve Avrupa Kontrasepsiyon ve Üreme Sağlığı Dergisi’nde yayınlanan bir çalışmadır. Endometriozis riskini artırabilecek risk faktörlerinin belirlenmesi, hastalığın daha iyi yönetimi ve hatta önlenmesi için stratejiler belirlenmesine yardımcı olabilir.

Son yıllarda, araştırmacılar erken yaşam faktörlerinin endometriozis gelişimindeki potansiyel rolünü araştırmaktadır. Ancak bu çalışmaların çoğu az sayıda kadın üzerinde yapılmış olup sonuçlar yetersizdi.

Burada, Çin’li Dr.Hua liderliğindeki bir araştırma ekibi 1.320 kadında vaka kontrollü bir çalışma yaptı. Toplam 440 cerrahi olarak endometriozis varlığı doğrulanan hasta ve 880 sağlıklı kontrol grubu araştırıldı

Araştırmacılar hem kadınlarla hem de anneleriyle görüşmeler gerçekleştirmiştir. İstatistiksel analizlerin ardından, bebek emzirmeyen kadınların, endometriozis olma ihtimalinin, emzirilenlere göre iki kat daha fazla olduğunu buldular. Bu, emzirmenin endometriozise karşı koruyucu bir faktör olabileceğini düşündürmektedir.Doğumda vajinal kanama ve babanın sigara içmesi endometriozis için bir risk faktörü gibi görünmektedir.Çalışma, sezaryen ile doğumun yaşamda daha sonra endometriozis gelişimi için bir risk faktörü olabileceğini, ancak ilişkinin istatistiksel olarak anlamlı olmadığını buldu.Yazarlar bu bulguları doğrulamak için daha fazla çalışmaya ihtiyaç duyulduğunu yinelemişlerdir.

Kaynak Site: endonews.com
Çeviren: Dr. Seher SARI

Klinik Haberler
Endometriozis ve hayat kalitesi

Endometriozis hastalarında laparoskopi (kapalı operasyon) planlaması tedbirli olmalıdır.

Tekniğin son zamanlardaki gelişimi ve laparoskopik alandaki becerilerin geliştirilmesi, klinisyenlerin endometriozis hastalarında erken ve çoklu tanı operasyonlarına başvurma yolundaki cesaretlerini artırmıştır.

Son dönemde; İtalya, Floransa Üniversitesi, NEUROFARBA’dan Vanucci ve arkadaşları “Journal Of Gynecological Endocrinology” isimli dergide, endometriozis hastalarında erken laparoskopi ve ileri hayat kalitesi arasındaki ilişkiyi değerlendirmeyi amaçlayan prospektif (ileriye dönük) çalışmalarını yayımladılar.

Çalışmada, anketler ve kısa formlar toplam 153 hastaya uygulandıktan sonra hastalar erken ve geç tanı alma veya endometriozis ameliyatı geçirmiş olma durumlarına göre 2 ana gruba ayrılmıştır. Grup A, B grubuna kıyasla daha geç tanı almış ve ameliyat geçirmiş 44 kadın içerirken, grup B 111 kadın içermektedir.

Grup A’da otuz yaşından sonra endometriozis tanısı alan ve geç operasyon geçiren kadınlar daha az pelvik (kasık) ağrı mevcudiyeti göstermiştir ve anket değerlendirmelerine göre sonrasında semptom veya lezyon nükslerinden daha az etkilenmişlerdir. (p=0.001)

Ayrıca 3 endometriozis fenotipi olan, peritoneal endometriozis, endometrioma (çikolata kisti) ve derin infiltrasyonlu endometriozis, grup B’de A grubuna kıyasla daha sık saptanmıştır.

Bozulmuş Hayat Kalitesi Skoru, bu hastaların çok sayıda cerrahi girişime maruz kalacağını öngörmüştür.

Yazarlar, ilk ameliyatın geç yaşlarda yapılmasının endometriozis hastalarında daha iyi sağlık koşulları için bağımsız bir ön gösterge olduğunu iddia etmektedir. Bununla birlikte, hastanın sağlık durumunu etkileyen ilave değişkenler olan; sosyoekonomik durum, önceki ruh sağlığı, cinsellik, beraberinde ağrılı durumlar olması, yaşam tarzı gibi durumlar değerlendirilememiştir.

Erken yaşta ameliyat olan hastalar dayanılmaz ve tahammül edilemeyen ağrılı hastalığa sahip olup, erken ameliyat olmak daha sonra nükslere yol açacak olan agresif hastalığın kesin bir belirtisi olabilmektedir.

Kaynak Site: endonews.com
Çeviren: Dr. Tuğba Buket ÇALIŞKAN

Klinik Haberler
Endometriozisli Kadınların İşyeri Verimliliğini Değerlendirmede İdeal Yöntem Nedir?

Endometriozisli kadınlarda sağlıkla ilişkili verimlilik anketinin (HRPQ) psikometrik olarak değerlendirilmesi

Anahtar noktalar

Önemli Başlıklar

Sağlıkla ilişkili verimlilik anketi (HRPQ), endometriozisli hastaların işyeri ve evdeki verimlilik durumunu değerlendirmede uygun bir yöntem olarak gözükmektedir.

Önemi

Endometriozisin kadınların verimliliğine olan etkisinin daha iyi anlaşılması, sağlık araştırmacıları ve politikacılarının hastalığın sosyal hayatta oluşturduğu yükü yeni ve daha iyi yönde yönetilebilmesine yardımcı olacak ve aynı zamanda hastalara yardımcı olacak yeni fikirler üretilmesine olanak sağlayacaktır.

Ne yapıldı?

İki klinik çalışmadan elde edilen veriler ve istatistiksel sonuçlar kullanılarak, sağlıkla ilişkili verimlilik anKetinin hastaların verimlilik seviyelerinin değerlendirilmesinde uygun bir araç olup olmadığı araştırılmıştır.

Anahtar Sonuçlar

  • Sağlıkla ilişkili verimlilik anketi, bilinen tüm grup değerlendirme testlerinden farklılık gösterebilir.
  • Sağlıkla ilişkili verimlilik anketi ile diğer değerlendirme yöntemleri arasındaki korelasyon küçük ve orta derecedeydi.
  • Hastaların bildirdiği değişiklik izlenimleri kullanarak testin bu farklılığı tespit etmedeki etkinliği güçlü olarak saptandı.

Kısıtlılıklar

  • İki klinik çalışmadan elde edilen veriler kullanıldığı için sonuçlar tekrarlanabilir değildir.
  • Sonuçlar hasta bildirisine dayandığı için bu durum yanlılığa yol açıp bulguların doğruluğunu sınırlayabilir
  • Sağlıkla ilişkili verimlilik anketi sadece orta ve şiddetli endometriozisi olan kadınlara uygulandığı için diğer gruplardan elde edilen sonuçlar yorumlanırken dikkatli olunmalıdır

Özet

Sağlıkla ilişkili verimlilik anketinin (HRPQ), endometriozisli hastaların işyeri ve evdeki verimlilik durumunu değerlendirmede uygun bir yöntem olduğu ABD’li araştırmacılar tarafından ortaya konmuştur.

Bu sonuçlar, anketin endometriozisli kadınların verimliliğine yönelik etkinin araştırıldığı girişimsel çalışmalarda kullanılabilir bir yöntem olduğunu gösterdiği için önemlidir. Bu etkinin daha iyi anlaşıLması, hastalığın kadınların sosyal hayatına olan olumsuz etkisinin daha iyi yönetilebilmesine yardım edecektir.

Endometriozisin, kişinin zaman içerisinde fiziksel ve mental sağlık durumunu algılaması olarak tanımlanıp sağlıkla ilişkili hayat kalitesini olumsuz etkilediği bilinmektedir.

Bu çalışmada Kalifornia Üniversitesi, Mayo Kliniği’nden Evidera ve AbbVie sağlıkla ilişkili verimlilik anketinin ikinci versiyonunun geçerliliğini değerlendirmek istediler.

Bunun için, orta ve ağır şiddette endometriozisi olan kadınlardaki pelvik ağrının yönetiminde Elagolix’in etkinliğinin ve güvenilirliğinin araştırıldığı iki faz 3 çalışmasından elde edilen sonuçları kullandılar. Elagolix, 2018’den beri endometriozisli kadınlarda orta ve ağır şiddetteki pelvik ağrının tedavisinde kullanılan FDA onayı olan bir ilaçtır. Çalışmalardaki verilerin toplanmasında, endometriozisin kadın yaşamı ve ağrı skalası üzerine etkilerini gösteren, hastalığın ciddiyetinin genel olarak değerlendirildiği 30 sorudan oluşan bir hayat kalitesi anketi kullanılmıştır.

İki çalışmaya toplamda 1686 hasta katılmıştır. Birinci çalışmada hastaların endometriozisle ilişkili ağrı nedeniyle haftada ortalam 16,5 saat iş gücü kaybı yaşadıkları gösterilmiş iken ikinci çalışmada bu sayı 15,2 saat saptanmıştır. Evde yaşanan kayıp ise birinci çalışmada 8,3 saat iken ikinci çalışmada 8,4 saat olarak belirtilmiştir.

Araştırmacılar istatistik analiz sonuçlarına dayanarak, sağlıkla ilişkili verimlilik anketinin hasta beyanı ile iş gücü kaybını tespit etmede yeterli olduğunu belirtmişlerdir.

Kaynak Site: endonews.com
Çeviren: Dr. Çağdaş ŞAHİN

Klinik Haberler
Endometrioziste Immun Cevap ve Düzenleyici T hücreleri

Özellikli anti-inflamatuar T lenfositleri, diğer ismiyle düzenleyici T hücreleri (T regulatory cells- Treg) inflamatuar süreçleri güçlü bir şekilde baskılayan bağışıklık sistemi elemanlarıdır. Düzenleyici T hücreleri endometriozis oluşumunda bağışıklık sistemini baskılayıcı bir role sahip ve endometriozis oluşumunun lehinde etkileri olan hücrelerdir. Endometriozis hastalarında periton, periton sıvısı ve endometriotik odaklarda yüksek miktarda düzenleyici T hücreleri bulunmaktadır.
De Barros IBL ve arkadaşları 12 farklı çalışmanın Reproductive Immunology dergisinde düzenleyici T hücrelerinin endometriozisli kadınlar ve hayvan modelleri üzerindeki etkilerini özetleyen bir sistematik derleme yayınlamışlardır. Yazarlar 2009 ile 2016 yılları arasında yayınlanan 12 çalışmayı tartışmışlardır. Treg hücreleri lenfositlerin bağışıklık sistemini baskılayıcı elemanlarıdır. Treg hücreleri alerji, otoimmün hastalıklar ve kanser gibi inflamatuar (yangılı) hastalıklarda önemli ölçüde saptanan ve dokularda yıkıcı bir bağışıklık sistemi cevabını engelleyen hücrelerdir. Moleküler olarak CD4, CD25 ve FOXP3 üreten lenfositleri Treg hücreleri olarak tanımlanmıştır. Yıllar süren araştırmalar ve çalışmalar sonucu Treg hücrelerini tanımlayan başka moleküller bulunamamıştır. Düzenleyici T hücrelerini ölçmek için kullanılan yöntem ve işaretleyiciler, sonuçları önemli ölçüde etkileyebilmektedir. Araştırmacılar kalite yayınlardan normal endometriyum dokusundaki, endometriyotik odaklardaki, periton, periton sıvısı ve periferik kandaki Treg hücre düzeylerini karşılaştırmıştır. Endometriosizli hastaların endometriyozlu dokulardaki ve periferik kandaki ilgisi tam açıklanabilmiş değildir. Bazı çalışmalar Treg hücrelerinin arttığını bazıları ise azaldığını belirtmektedir.
 

Overyan endometriyoz oluşturulmuş hayvan modellerinde Treg hücreleri lenf nodlarında ve dalakta yüksek düzeyde bulunmuştur. Babunlarda oluşturulan endometriyozlarda ise Treg hücreleri periferik kanda yüksek bulunurken endometriyotik odaklardan FOXP3 salınımında artış izlenmiştir. Bu bilgilerle endometriyozis ve Treg hücrelerinin miktarındaki değişiklikler arasında bir ilişki olduğu saptanmıştır. Ortaya çıkarılan ilişkili verilere rağmen klinik önem henüz net bilinmemektedir. örnek olarak Thücrelerinin kısırılık, pelvik veya üriner ağrı gibi klinik bulgular üzerinde etkisi bilinmemektedir. Ancak T hücrelerinin seviyeleri adet döneminin fazlarına göre de değişiklik gösterdiğinden dolayı bulguları uyarlamak biraz zor olmaktadır. Ayrıca T hücrelerini saptamakta kullanılan moleküller ve teknikler de bulguları etkileyebilmektedir. Son zamanlarda Endonews’te yayınlanan “T hücrelerinin işlevsel bozukluğu endometriyozisi kötüleştirebilir” başlıklı yayında endometriozisi olmayan kadınlara göre farklı endometriyozisli dokularda aktif Treg hücrelerinin sayıca daha az olduğu belirtilmektedir.

Uyarlanımcı bir bağışıklık sistemi bir çok hastalık için elzemdir. Lenfositler, T hücreleri de dahil olmak üzere, bu uyarlanımcı bağışıklık sisteminin elemanlarıdır. Bu araştırma bağışıklık sisteminin endometrioziste bir rolü olduğunu önermektedir. Hipoteze göre immün sistem yanlış yerleşimli endometrium hücrelerini temizlemekte yeterli olamamakta, inflamasyon ve fibroz bir doku oluşmasına neden olmaktadır. Sonuç olarak bu derleme Treg hücreleriyle endometriyozis arasında bir ilişki olduğunu ve endometriyozis hastalığında bağışıklık sisteminin rolü olduğunu önermektedir. çalışmalar arasındaki faklılıkların moleküler düzeyde ve tekniklere bağlı olduğu düşünüldüğü için daha fazla çalışma ile bu sorun ortadan kaldırılıp ilişki daha iyi anlaşılabilir.

Kaynak Site: https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/28463710
Çeviren: Dr. Göknur Topçu

Klinik Haberler
Gen bilimi endometriozis üzerine yoğunlaşıyor

Endometriozis genetik nedenleri üzerine dünyanın en geniş kapsamlı çalışmasında, Queensland üniversitesi araştırmacıları endometriozisle doğrudan ilişkili beş yeni gen bölgesi tanımlanmasını sağladı.

Geniş kapsamlı genom çalışması 200.000’den fazla kadının verilerini analiz ederek hastalığın genetik nedenlerini çözmeye yardımcı oldu, bu keşif gelecek tedaviler için zemin hazırlamaktadır.

Endometriozis her 10 kadından 1’ini etkileyerek şiddetli pelvik ağrıya (kasık ağrısı), doğurganlık problemlerine ve barsak ya da mesane (idrar kesesi) sorunlarına yol açmaktadır. Bu durum, uterus (rahim) astarı ile benzer hücrelerin anormal olarak uterus dışında gelişmesinden dolayıdır.

Araştırma UQ Moleküler Biyoloji Enstitüsü Profesörü Grant Montgomery ve OUT Sağlık ve Biyomedikal İnovasyon Kurumundan Profesör Dale Nyholt tarafından ortaklaşa yürütülmüştür.

Profesör Montgomery buluşların şu anda bilinmeyen endometriozise yol açan sebeplerin tanımlanmasına yönelik atılmış adımlar olduğunu söyledi.

Profesör, “Her ne kadar genler bir kadında endometriozis gelişip gelişmeyeceği konusunda tek belirleyici değilse de, bir kadının riskini yükselten genleri tanımlamak hastalığa yol açan faktörleri anlamak için önemlidir.” demiştir.

“Bir kadında endometriozis gelişme riskinin yüzde 50’sini genetik faktörlerin oluşturduğunu biliyoruz; Bununla birlikte, bu hastalığa neden olan tek bir gen mutasyonu değil, kişinin riskini aşamalı olarak artıran çok sayıda genetik varyasyondur.”

Profesör Montgomery, bu çalışmanın beş yeni gen bölgesinin keşfedilmesinin yanı sıra daha önceki bildirilerde endometriozisle ilişkilendirilmiş 11 gen bölgesinin dokuzunu doğruladığını ifade etmiştir.

“Genomik bölgeleri tanımlamak kritik bir ilk adımdır, fakat her bölge için hastalık gelişimine katkıda bulunabilecek birçok sayıda gen mevcuttur.” demiştir. “Bu çalışma ilginç biçimde göstermiştir ki, endometriozisle ilişkili östrojen düzenlemesinde ve östrojene cevapta belirlediğimiz gen bölgelerinden özel genlerin rol oynadığını desteklemektedir.”

Profesör Montgomery, buluşların bilim adamlarına, endometriozisin genetik altyapısı hakkında daha hedefe yönelik çalışmaların yapılması için kılavuzluk ettiğini belirtmiştir.

“ Endometriozisin tanısı için laparoskopik (kapalı) cerrahi gereksinimi duymamak ve tedavi için daha iyi yöntemlerin geliştirilmesi için önümüzde uzun bir yol olsa da, bu hedefe ulaşmak için anlamlı bir gelişme kaydettik.”

Nature Communications’da yayınlanan çalışma, UQ, QUT, QIMR Berghofer Tıbbi Araştırma Enstitüsü, 23andMe Inc, Harvard Tıp Fakültesi, deCODE Genetik ve İzlanda üniversitesi’nden araştırmacılar dahil olmak üzere 11 uluslararası genom çapında ilişki araştırmasının sonuçlarını birleştirmiştir.

Kaynak Site: http://uq.edu.au
Çeviren: Stj. Dr. Tuğba Buket ÇALIŞKAN

Klinik Haberler
İki Büyük Avustralya-Bazlı Çalışma Endometriozisin Genetik Temellerini Aydınlatıyor

Avustralya’da bulunan Queensland üniversitesi’ndeki araştırmacılarla yönetilen iki geniş kapsamlı çalışma endometriozisin genetik temelleri hakkında yeni bilgiler sunmuştur.

Araştırmalardan biri “Meta-analizler endometriozisle ilişkili hormon metabolizmasında anahtar görevi üstlenen genlerde beş yeni bölge tanımlamıştır” başlığıyla Nature Communications dergisinde yayınlanmıştır.

17,045 endometriozis hastası ve 191,596 kontrol grubundan oluşan genom çaplı ilişkilendirme çalışmalarına (GWAS) dayanmaktadır.

Bu tür çalışmalar hastalıkların temelindeki genetik sorunları ortaya çıkarmak için yapılan yeni yaklaşımlardır. Sağlıklı insanlara göre hastalığın göründüğü kişilerde daha sık rastlanan küçük varyasyonlar (farklılıklar) için kişinin genomu veya tüm set DNA’sı araştırılır.

Analizler sonucunda araştırmacılar endometriozis gelişmesi riski ile yakından ilişkili beş yeni gen unsuru tanımlamıştır.

Basın açıklamasında bulunan Queensland üniversitesi Moleküler Biyoloji Departmanı’ndan Profesör Grant Montgomery “Bu genler endometriozisin gelişmesi için tek başlarına karar mekanizması olmasalar da, hastalığa neden olan etkenleri anlamak için riski arttıran bu genleri tanımlamak önemlidir” demiştir. Profesör Montgomery, bu çalışmada deneyimli araştırmacılardan birisidir.

“Biliyoruz ki genetik faktörler bir kadının endometriozis hastalığına yakalanmasında %50 etkilidir” ancak “hastalığa neden olan tek gen mutasyonu değildir, kişinin riskini kademeli olarak çeşitli genetik varyasyonlar arttırmaktadır.”

Scientific Reports’ta bir başka çalışma, “Avrupa soyundan gelen 9.000 endometriozis hastası ve 150.000 kontrol grubunda potansiyel protein-niteleyen varyantların analizi” başlığı ile yayınlanmıştır.

Bir örnekteki tüm genetik bilgi yerinde protein kodlayan dizilimlere odaklanan ekzom dizisi stratejisine dayalı analiz sonuçlarını içermektedir. Araştırmacılar daha keskin bu strateji ile genom çağlı ilişkilendirme çalışmalarında atlanan gen varyasyonlarını saptamayı hedeflemişlerdir.

Araştırmacılar Avrupa kökenli 9,004 endometriozis hastası ve 150,021 kontrol grubunun bilgilerini analiz etmişlerdir. Bilgiler 6 hasta kayıt sisteminden elde edilmiştir: QIMR-Australia, LEUVEN-Belgium, NHS2-USA, BioVU-USA, WGHS-USA, and iPSYCH-Denmark.

Sonuç olarak araştırmacılar CUBN gen bölgesindeki mutasyon ile diğer iki gen CIITA ve PARP4  arasında önemli ilişki saptamışlardır. Ancak sonuçları doğrulayacak analiz elde etmekte başarılı olunamamıştır.

Başka bir doğrulama yaklaşımı olarak araştırmacılar daha önce endometriozis ile ilişkili olabileceği nitelendirilmiş gen sekanslarını gözden geçirdiler. Endometriozisle ilişki potansiyeli gösterebilecek tek genin GREB1 olduğu görüldü. Araştırmacılar GREB1 geni ile endometriozis arasında bağlantı olabilecek bir protein kodlayan dizilim bulamamıştır.

Araştırmacılar bu sonuçların demografik özelliklerden etkilenmiş olabileceğini belirttiler. Endometriozis ile ilişkili gen çalışıldığında en başta hem Avrupa hem Japon kökenli hastalar araştırılmış, ikinci araştırmada sadece Avrupa kökenli hastalar çalışmaya dahil edilmiştir.

Araştırmacılar diğer etnik kökenlerin ve endometriozis hastalığına yakalanma riski yüksek olan kadınların dahil olduğu daha fazla araştırılma yapılması gerektiğini belirtti.

“Endometriozisin laparoskopik ameliyatlar dışında tanı konulabilmesi ya da hastalığı tedavi etmek için yeni tedavi seçenekleri için henüz önümüzde uzun bir yol olsa da bu hedefe ulaşmak için çok önemli ilerlemelerde bulunmaktayız” diye belirtmektedir Prof.Montgomery.

Kaynak Site: http://www.endonews.com
Çeviren: Dr. Göknur TOPÇU

Klinik Haberler
Progesteron Rezistansı Endometriozise Sebep Olabilir

Progesteron rezistansı endometriozise sebep olabilir

Bozulmuş progesteron etki yolağı, endometriozis gelişmesinin mekanizmalarından biri olabilir; bu nedenle, progesteron etkisizliğinin giderilmesine yönelik terapiler endometriozis tedavisi ve önlenmesi için umut vericidir.

önemli noktalar

Altı çizilecek noktalar:

  • Endometriozisli kadınlarda progesteron yanıtı bozulmuştur.
  • Progesteron bozukluğunun tam mekanizması bilinmemekle birlikte, progesteron reseptörlerinin genetik ve epigenetik düzenlenmesi, inflamasyon ve çevresel faktörlerle ilişkilendirilmiştir.
    • Progesteron yanıtının yetersiz oluş mekanizmasını anlamak, endometriozis için gelecekte yeni tedavilerin geliştirilmesini sağlayacaktır.

Önemi:

  • Endometriyum (rahim duvarı) dokusundaki progesteron yolağındaki iletim bozukluğunun, endometriozis gelişiminde rol oynadığına inanılmaktadır. Progesteron direncini / bozulmuş sinyal iletimini anlamak, endometriozisi önleme ve yönetmeye yönelik etkili tedavi stratejilerinin geliştirilmesini sağlayacaktır.

Burada Yapılan Ne?

  • Bu yazı, endometrioziste progesteron direncini destekleyen kanıtları özetlemekte ve endometriozis belirtilerini hafifletmek için endometriyal dokuda progesteron etkinliğini düzeltmek için olası stratejileri tartışmaktadır.

Kilit Noktalar:

  • Tam mekanizma bilinmemekle birlikte endometrioziste progesteron direnci bilinmektedir.
  • Endometrioziste progesteron direncinin nedenleri; konjenital, genetik, epigenetik ve bunların yanı sıra inflamasyon, retrograd mesntrüasyon ve dioksin gibi çevresel toksinlerdir.
  • Progesteron direncinin hafifletilmesi için sentetik progestinlerin kullanımı ve alttaki hücresel ve moleküler mekanizmaları hedef alarak progesteron yanıtını arttıran diğer yaklaşımlar için birçok strateji önerilmektedir.

Özet

Progesteron, yumurtalıkların korpus luteumu tarafından üretilen bir steroid hormondur. Endometriyumdaki anormal progesteron sinyal yolağı (yani, progesteron direnci), ötopik ve ektopik endometriyum implantlarının oluşmasında rol oynar. Progesteron sinyal iletiminde bozukluklar için bazı teoriler ortaya konmuştur: (1) maternal ve neonatal dönemden kaynaklanan, konjenital – yeni doğan progesteron direncinin ergenlik döneminde devam edebileceği anlamına gelir; (2) inflamasyon – progesteron etkisi, endometriumdaki inflamasyonu azaltmak için çok önemlidir; (3) retrograd menstrüasyon – peritoneal inflamasyona sebep olarak; (4) genetik – progesteron reseptör geninde bulunan birçok polimorfizm (genetik varyasyon) progesteron direncinin genetik nedeni olarak ortaya çıkmaktadır; (5) epigenetik modifikasyonlar ve mikro RNA’lar – progesteron direncine yol açan bazı kritik genlerin düzenlenmesine katkıda bulunabilir; (6) dioksin – progesteron direncine sebep olduğundan şüphelenilen bir çevresel toksin; ve (7) endometriyumda progesteronun etkisine aracılık eden retinoid direnci – diyetten türeyen lipidler.

Sebep olursa olsun, progesteron sinyal iletiminin bozulması endometriozisli kadınlarda etkili olmayan hormonal tedaviye neden olur. Arızalı progesteron etkisini düzeltmek için bazı terapötik stratejiler; dienogest veya hormonlu rahimiçi araçları gibi sentetik progestinlerin kullanılmasını içerir. Bununla birlikte, endometrioziste progesterona yanıtı arttırmak için yapılan bu müdahaleler kısıtlı fayda sağlamaktadır. Progesteron direncinin altında yatan hücresel ve moleküler temelin anlaşılması, endometriozisi önlemek ve tedavi etmek için yeni terapötik ajanların tanımlanmasına ve bu yenilikçi tedavilere verilen yanıtı saptamak için biyolojik belirteçlerin bulunmasına yol açabilir.

Kaynak Site: http://www.endonews.com
Çeviren: Dr. Ezgi DARICI

Klinik Haberler
Endometriozis Gelişiminde İnterlökin-6 Rol Oynuyor Olabilir

Vurgu

• IL-6 adı verilen bir sitokin, endometriozis gelişiminde rol oynuyor olabilir.

önemi

• Bu sitokinin uyarı yolağını hedeflemenin gelecekte endometriozisi önleme ya da tedavi etmede potansiyeli olabilir.

Ne Yapıldı?

• Araştırmacılar endometriozisi olan ve olmayan kadınların peritoneal (karın zarı) sıvılarındaki makrofaj, interlökin-6 ve hem çözünür hem membrana bağlı formlarında interlökin-6 reseptörü düzeylerini analiz etmişlerdir.

Anahtar Sonuçlar

• Endometriozisi olan tüm hastaların peritoneal sıvılarında aktive edilmiş makrofaj, interlökin-6 ve membrana bağlı interlökin-6 reseptör (alıcı) düzeyleri yükselmiştir.

• çözünür interlökin-6 reseptör düzeyi, endometriozisi olan kadınların peritoneal sıvılarında orta ve ağır düzeyde yükselmiştir.

• Orta ve ağır düzeyde endometriozisi olan kadınların kanlarında membrana bağlı interlökin-6 reseptörü düzeyi azalmıştır.

çalışmanın Kısıtlamaları

• çalışmada yalnızca 47 endometriozisi olan kadın yer almıştır.

• çalışma, sonucunun doğrulanması için başka bir merkezde yinelenmelidir.

                 öZET

“Medical Science Monitor” isimli dergide çinli bilim insanları tarafından yayınlanan bir çalışmaya göre, vücut tarafından üretilen ve inflamasyon (iltihap) mekanizmasında yer aldığı bilinen interlökin-6 adlı kimyasal madde, endometriozis gelişimine katkıda bulunuyor gibi görünüyor.  

Daha önce yapılan araştırmalar, endometriozisli kadınların peritoneal sıvılarında (karın duvarı ve pelvik boşluğu örten yüzey dokularını kayganlaştıran sıvı) ve interlökin-6 konsantrasyonlarının yükseldiğini göstermiştir. Fakat, yükselmiş interlökin-6 düzeyinin hastalığını gelişimine direkt katkı mı gösterdiği ya da yalnızca hastalığın bir sonucu mu olduğu belli değildi.

Mevcut çalışma, endometriozis gelişiminde interlökin-6 ve reseptörünün (interlökin-6’nın aktivitesini göstermek için bağlandığı protein) potansiyel rolünü değerlendiriyor. çin’deki Zheijang üniversitesi’nde Dr.RuiJin Wu öncülüğündeki araştırma ekibi endometriozisi olan 47 ve olmayan 22 kadını inceledi. Endometriozisi olan kadınlar iki gruba ayrıldı: İlk grupta evre 1 ile 2 endometriozisli kadınlar (minimal ya da hafif düzeyde hastalık, 19 kadın) ve evre 3 ile 4 endometriozisli kadınlar (orta ya da ağır düzeyde hastalık, 28 kadın). 

Ekip, interlökin-6, reseptörü ve interlökin-6 salınımında baskın bağışıklık hücresi olan makrofaj düzeylerini ölçmek için periton sıvılarını test etmiştir. İnterlökin-6 reseptörü iki formda incelenmiştir: membrana-bağlı form ve çözünür form. 

Araştırmacılar, endometriozisi olan tüm kadınlarda kontrol grubuna göre daha fazla makrofaj aktivasyonu, daha yüksek interlökin-6 ve membrana-bağlı interlökin-6 reseptörü düzeyi olduğunu buldular. Fakat, reseptörün çözünür formu yalnızca orta ve ağır düzeyde endometriozisi olan kadınlarda daha yüksekti. İlginç bir şekilde, bu kadınların kanlarında daha düşük membrana-bağlı interlökin-6 reseptörü düzeyleri vardı, bu da periton sıvısında bulunan membrana-bağlı interlökin-6 reseptörlerinin kanlarındaki membrana-bağlı formlarından köken aldığını ortaya koyuyordu.

Zaten daha önceden, interlökin-6’nın yüzeyindeki reseptörü kullanıp makrofajları uyararak daha fazla interlökin-6 ve haptoglobin isimli molekülü salınmasına sebep olduğu biliniyordu.

Haptoglobin, makrofajların periton boşluğundaki endometriyal (rahimi döşeyen) hücreler dahil olmak üzere diğer hücreleri yutma ve öldürme yeteneklerini bloke ederek immün (bağışıklık) takip fonksiyonlarını engellemektedir. Dahası, interlökin-6 reseptörünün çözünür formu interlökin-6 yararlanımını artırmakta ve makrofajların immün takip aktivitesinde daha derin bir düşüşe neden olmaktadır.

Sonuçları bu bağlamda değerlendirerek, araştırmacılar periton sıvısında interlökin-6 ve çözünür reseptör formundaki artışın endometriozis gelişimine katkıda bulunduğu sonucuna vardılar.

Kaynak Site: https://www.endonews.com/interleukin-6-involved-in-the-development-of-endometriosis
Çeviren: Mehmet Serhat Yıldırım

« First‹ Previous121314151617181920Next ›Last »
Page 16 of 38


EndoMart

Derneğimiz; hastaları, hasta yakınlarını, toplumu, hekimleri Endometriozis ve onun yol açtığı rahatsızlıklarla ilgili bilgilendirmek amacıyla kuruldu. Üreme çağındaki Her 10 kadından birisinin hastalığı olan Endometriozis’in etkilerinin daha az olduğu bir gelecek için çalışmalar yürütüyoruz.
Detaylı Bilgi

Endometriozis ve Adenomyozis Derneği

www.endometriosisschool.com
Youtube Instagram Facebook Twitter Linkedin

Kütüphane

Toplantı Sunumları
Videolar
Dergiler
Makaleler
Kılavuzlar
Kitaplar
Bülten Arşivi

Bilimsel Kaynaklar

www.endometriosis.org
www.endometriosisassn.org
www.endometriosis-uk.org
www.endofound.org
www.endocenter.org
www.endometriosisfoundation.org
www.apendoalliance.org

Adres

Osmanağa Mah. Osmancık Sok. Betül Han No:9 D:4 Kadıköy, İstanbul
Telefon: +90 532 515 69 99
Email: info@endometriozisdernegi.org

Copyright 2021 - Endometriozis ve Adenomyozis Derneği.