• +90 532 515 69 99
  • info@endometriozisdernegi.org
Youtube Instagram Facebook Twitter Linkedin
  • Türkçe
  • English
Üyeler İçin
Hastalar İçin

Türkçe

a:3:{s:6:"locale";s:5:"tr_TR";s:3:"rtl";i:0;s:9:"flag_code";s:2:"tr";}
Klinik Haberler
Endometriozisli Kadınlarda İnfertilite: Nedensel İlişi ve Yönetim Stratejilerine Bakış

Endometriozis; infertilite ile arasında moleküler, genetik, mekanik ve çevresel çok faktörlü sebeplerin dahil olduğu, iyi yapılandırılmış bir ilişki bulunan kronik bir hastalıktır.

Anahtar Noktalar

Vurgu

  • Her ne kadar endometriozis ve infertilite (kısırlık) arasındaki nedensel ilişki tam olarak netleşmemiş olsa da endometriozis ile ilişkili infertilitenin potansiyel faktörleri öne sürülmüştür.

Önemi

  • Endometriozis ve infertilite arasındaki nedensel bağlantıyı anlamak, tedavi yönetimi, medikal-cerrahi tedavi ve tıbbi yardımlı üreme dahil olmak üzere tedavi stratejilerini iyileştirecektir.

Ne Yapıldı?

  • Bu derleme, endometriozisin doğurganlığı olumsuz yönde nasıl etkilediği üzerine önerilen mekanizmaları özetlemekte ve mevcut tedavi seçeneklerini tartışmaktadır.
  • Etik çekincelerden dolayı, bu konudaki insan çalışmaları sınırlıdır.
  • Bu nedensel ilişkiyi açıklayacak bilgiler genellikle hayvan deneylerinden, özellikle de insanlara benzerlik nedeniyle babunlarda yapılan deneylerden elde edilmiştir.

Anahtar sonuçlar

  • Basit bir ilişkiden daha fazla olan endometriozis ile infertilite arasındaki ilişki birçok yönden değerlendirilmelidir.
  • Endometriozis ve infertilite arasındaki ilişkinin şekli ve niteliği incelenmelidir.
  • Spontan konsepte ilişkin prospektif (ileriye dönük) maymun çalışmaları, minimal/hafif endometriozisi olan hastalar ile açıklanamayan infertiliteli kadınlar arasında kümülatif gebelik oranları ve aylık doğum oranları açısından bakıldığında bir fark olmadığını göstermiştir; orta/şiddetli endometriozisli kadınlarda veriler sınırlıdır.
  • Minimal ve hafif endometriozis intrauterin inseminasyon (IUI)’nin (aşılama yöntemi) başarısını olumsuz yönde etkiler, ancak şiddetli endometriozis ile ilgili veriler yetersizdir.
  • Endometriozis, revize edilmiş Amerikan Üreme Tıbbı Derneği evreleme sistemine göre evreye bakılmaksızın Yardımcı Üreme Teknolojierinin (YTÜ) başarısını azaltır.
  • Endometriozisin şiddeti ve süresi ile infertilite arasındaki geçici ilişki de değerlendirilmelidir.
  • Üçüncü olarak, doz-cevap eğimi araştırılmalıdır. Hafif ila orta hastalık, doğurganlık sonuçları üzerinde orta ila şiddetli endometriozise göre daha az olumsuz etkiye sahiptir.
  • Dördüncü olarak, endometriozis ve infertilite arasındaki nedensel bağlantı biyolojik yönden de incelenmelidir.
  • Laparoskopik (kapalı) cerrahinin faydası değerlendirilmelidir. Laparoskopi sırasında tüm lezyonların çıkarılması gelecekteki fertilite (doğurganlık) sonuçlarını iyileştirir.
  • Endometriozisin klinik yönetimi birkaç farklı yöntem içerir: Aktif izlem, tıbbi veya cerrahi tedavi, IUI ve YÜT dahil olmak üzere medikal yardımcılı üreme (MAR). Tedavinin, endometriozis ile ilişkili infertilite yönünden yarar sağlamadığı belirtilmelidir.
  • Endometriozis Fertilite İndeksi (EFI) skorlaması, postoperatif üreme başarısını belirlemek için tercih edilen yöntem olmalıdır.

Özet

Endometriozis, üreme çağındaki kadınlarda en sık rastlanan östrojen bağımlı jinekolojik bir hastalıktır. En sık karşılaşılan şikayetler dismenore (adet sancısı), disparoni (cinsel ilişkide ağrı), kronik pelvik (kasık) ağrı ve infertilitedir (kısırlık).

Geniş araştırmalara rağmen, endometriozis ve infertilite ilişkisinin altında yatan etyopatojenik mekanizma tam olarak açıklanamamıştır. İnsan deneyleri etik nedenlerden dolayı sınırlı olsa da hayvan deneyleri endometriozis ile infertilite arasında nedensel bir ilişki olduğunu göstermiştir.

Endometriozis ve infertilite arasındaki bu ilişki mekanik, moleküler, genetik ve çevresel yönler dahil olmak üzere çok faktörlü görünmektedir. Pelvik kavite faktörleri, over (yumurtalık) faktörleri, uterin (rahim)/ endometrial (rahim duvarı) faktörler ve genetik faktörler, endometriozis ile ilişkili infertilitenin gelişmesi için olası biyolojik açıklamalardır.

Belçika ve Almanya’dan bir grup bilim insanı olan Tomasetti ve arkadaşları, “Best Practice & Research Clinical Obstetrics and Gynaecology” başlıklı dergide “Endometriozis ve İnfertilite: Nedensel bağlantı ve yönetim stratejileriyle ilgili görüşler” başlıklı bir derleme yayınladı.

Yazarlar endometriozis ile ilişkili infertilite nedenlerini gözden geçirmeyi amaçlamıştır. Ayrıca, endometriozis ile ilgili infertilitenin yönetimi için tavsiyeler içeren European Society of Human Reproduction and Embryology (ESHRE) kılavuzu gibi rehberleri de özetlediler. Endometriozisin klinik yönetimi birkaç farklı yöntem içerir: Aktif izlem, tıbbi tedavi, cerrahi tedavi ve IUI ve YÜT dahil olmak üzere MAR.

Bununla birlikte, tıbbi tedavi stratejilerinin endometriozis ile ilişkili infertilitenin iyileşmesinde fayda sağlamadığı bilinmelidir. Çünkü mevcut tüm yöntemler yumurtalık fonksiyonunu baskılamaktadır. Bu nedenle gebe kalmak isteyen kadınlara önerilmemelidir.

Tüm görünür endometriotik lezyonların cerrahi olarak çıkarılması, özellikle daha kapsamlı endometriozis formları olan kadınlarda etkilidir. Postoperatif üreme sonuçlarını öngörmede rASRM skorlama sistemi yerine EFI skorlama sistemi tercih edilen yöntem olmalıdır.

EFI birkaç bölüm içerir: hasta özellikleri (yaş, infertilite süresi, gebelik öyküsü, rASRM evrelemesinin bölümleri, adneksiyal fonksiyon cerrahisi sonunda cerrah tarafından kalitatif görsel değerlendirmesi, EFI’nin öngörü kabliyetine en fazla katkı sunan budur). Endometriozis ilişkili infertilitesi olan kadınlarda üreme sonuçlarını geliştirmenin diğer bir alternatifi IUI, IVF veya ICSI gibi ART yöntemlerini içeren MAR teknikleridir. Endometriozis ile ilişkili infertilitenin tedavisinde en iyi yöntem hasta merkezli olmalıdır.

Araştırmacılar “Endometriozis lezyonlarının cerrahi tedavisinin yanında, aktif izlem, IUI, IVF, ART gibi MAR tedavileri, endometriozis ile ilişkili infertilite tedavisinin temel taşlarıdır. Ancak, hangi hastanın hangi tip bir yaklaşımdan fayda sağlayacağı her zaman net değildir” dedi.

Kaynak Site: endonews.com
Çeviren: Stj. Dr. Ali İhsan NERGİZ

Klinik Haberler
Gebeliğin Endometriozis Üzerindeki Etkileri

Gebelik yeni endometriozisleyzonları oluşumunu önlerken…Çocuk sahibi olma kararı, endometriozis gelişimine olan yararlarından etkilenilmeden (etkilenmeden) yalnızca ebeveynlik isteği üzerine verilmelidir.

Endometriozis, endometrial stromal ve glandüler hücrelerin rahim boşluğu dışında bulunmasıdır. Endometriozis hastalarında gebelik; endometrial hücrelerin progesteron tedavisine benzer şekilde atrofisine neden olduğu için bir tedavi seçeneği olarak sunulmaktadır.

Gebelik boyunca, menarş öncesi veya menopozdan sonra da görüldüğü gibi progesteron hakimiyeti olması, genellikle amenore gelişimine ve buna bağlı olarak da endometriozis ve ilişkili semptomların gerilemesine yol açmaktadır.

Hamileliğin endometriozis lezyonlarının ve ilişkili semptomların akıbeti hakkında çok fazla delil bulunmamasına rağmen faydalı etkileri nedeniyle bu hastalara gebelik önerilmektedir.

İsviçre ve Yeni Zelanda’dan bir grup bilim adamı olan Leeners ve Farquhar, “Fertility and Sterility” isimli dergide  “Endometrioziste gebeliğin faydaları: mitleri ortadan kaldırabilir miyiz?” başlıklı bir çalışma yayımladı.

Literatürde heterojen yayınlar olmasına rağmen, bu yazarlar 141 kadını içeren 5 çalışmayı ve konuyla ilgili mevcut olan ve sonuçlarını özetleyen birkaç vaka raporu veya vaka serisini çalışmalarına dahil etmişlerdir. Yayınların heterojen oluşunun nedeni; farklı zaman dilimleri ve araştırma teknikleri (klinik, ultrason, manyetik rezonans görüntüleme, cerrahi, histoloji), araştırılan lezyon tipleri (yumurtalık, yumurtalık dışı, spesifik yerler), toplanan lezyonlar hakkında bilgi (büyüklük, sayı, yapı) ve diğer parametreler ve analitik yaklaşımların kullanılmış olmasıdır.

Mevcut çalışmaların kısıtlılıklarına rağmen, yeni endometriozis lezyonlarının oluşma riskinin gebelikte azaldığı görülmektedir ancak asemptomatik endometriozis lezyonlarının takibinin mümkün olmadığı anlaşılmaktadır.

Yazarlar endometriozisin gebelikteki komplikasyonları olan endometrioma (çikolata kisti) rüptürü, bağırsak perforasyonu, rüptüre kan damarlarına bağlı spontan hemoperitoneum ve endometriozis lezyonlarının enfeksiyonu gibi durumlara da değinmişlerdir. Bu istenmeyen sonuçların sebebi olarak, gebelik süresince gelişen desidualizasyon sorumlu gösterilmiştir.

“Endometriozis hastalığı olan kadınlara semptomları yönetmek ve endometriozis ilerlemesini azaltmak için bir strateji olarak gebelik önerilmemelidir. Çocuk sahibi olma kararı, endometriozis gelişimine olan yararlarından etkilenilmeden yalnızca ebeveynlik isteği üzerine verilmelidir.”

Kaynak Site: endonews.com
Çeviren: Dr. Tuğba Buket ÇALIŞKAN

Klinik Haberler
Endometriozis Cerrahisi Sonrası Spontan Gebeliği Öngörmek İçin Serum Anti-Müllerian Hormon Düzeyleri

Endometriozis ameliyatı sonrası kadınlarda spontan gebeliğin oluşması, preoperatif serum anti-Müllerian hormon düzeyleri ile öngörülebilir.

Vurgu:

  • Ameliyat öncesi ölçülen yüksek serum anti-Müllerian hormon seviyeleri, endometriozis ameliyatı geçiren kadınlarda yüksek doğal gebelik olasılığı ile ilişkilidir.

Önemi:

  • Fertilite stratejisinin bir parçası olarak, endometriozis ameliyatı sonrası gebe kalmak isteyen kadınlarda spontan (kendiliğinden) gebelik oluşumunu tahmin etmek için preoperatif (ameliyat öncesi) serum anti-Müllerian hormon düzeyleri kullanılabilir.

Ne Yapıldı?

  • Bu prospektif (ileriye dönük) kohort çalışması, over endometrioma (çikolata kisti) şüphesi nedeniyle cerrahi geçirmiş ve ameliyat sonrası gebe kalmayı planlayan 103 kadını inceledi.
  • Serum anti-Müllerian hormonu (AMH) düzeyleri, spontan adet döngüsünün üçüncü ila beşinci günlerinde ameliyat öncesi ve sonrası ölçüldü.
  • İn vitro fertilizasyon (tüp bebek tedavisi) sonucu için prognostik indikatör olarak 2.0 ng / mL’lik kesme değeri kullanıldı. Preoperatif serum AMH düzeyleri açısından kadınlar iki gruba ayrıldı.
  • Ameliyat öncesi ve sonrası serum AMH seviyelerinin azalması hesaplandı ve AMH düşüş oranı da değerlendirildi.
  • Kriterlere uyan tüm kadınlar ameliyat sonrası 2 yıl takip edildi ve obstetrik sonuçlar kaydedildi.

Anahtar Sonuçlar:

  • Yüksek AMH grubunda 61 hasta, düşük AMH grubunda 42 hasta vardı.
  • Ameliyat sırasındaki yaş, vücut kitle indeksi, revize Amerikan Üreme Tıbbı Derneği evresi, over endometrioma boyutu ve lateraliteye göre gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı fark yoktu.
  • Her iki grupta da serum AMH düzeyleri postoperatif anlamlı olarak azaldı. Bu düşüş, düşük AMH grubunda daha belirgindi.
  • Ameliyattan sonra 52 kadın kendiliğinden gebe kaldı.
  • Ameliyat sonrası spontan gebeliğin en iyi tahmini, preoperatif AMH seviyeleri ile sağlanabilir, en iyi eşik değeri ise preoperatif AMH düzeyi 3.545 ng/ml’dir.

Kısıtlılıklar:

  • Yazarlar, çalışmanın veri analizinin küçük bir örneklem büyüklüğü ile sınırlı kaldığına dair bir sınırlama olduğunu belirtmiştir.

Özet

Endometriozis, endometrial (rahim duvarı) glandüler ve stromal hücrelerin uterus (rahim) boşluğu dışındaki yerleşmesi şeklinde tanımlanan bir hastalıktır. Birkaç medikal ve cerrahi tedavi seçeneği olsa da, en etkili tedavi şekli henüz açıklanamamıştır.

Cerrahi müdahalelerin temel amacı terapötik (tedavi edici) olmaları ve etkinlikleridir. Endometriozis ile azalmış yumurtalık rezervi, azalmış gebelik oranları ve doğurganlık sorunları arasında bir ilişki vardır. Bu nedenle, hastalığın cerrahi olarak topluca çıkarılması, tekrarı önlemek için çok önemlidir.

Yumurtalık rezervini değerlendirmek için ultrasonografik antral folikül (yumurta) sayısı, serum folikül uyarıcı hormon (FSH), estradiol ve statin B kullanılabilir. Yumurtalık foliküllerinin ürettiği serum anti-Müllerian hormonu (AMH) son zamanlarda güvenilir bir yumurtalık rezerv belirteci olarak kullanılmaya başlandı. Her ne kadar endometriozisli kadınların çoğunda yumurtalık rezervinde azalma görülse de, postoperatif (ameliyat sonrası) yardımcı üreme tekniklerinin kullanımı herkes için gerekli olmayabilir.

Çinli bir grup bilim insanı olan Zhou ve arkadaşları, “Journal of International Medical Research” adlı dergide, “Endometriozis ameliyatı sonrası kadınlarda spontan gebelik için serum anti-Müllerian seviyesinin öngörü değeri” başlıklı bir çalışma yayınladılar.

Bu çalışmada, yazarlar endometriozis ameliyatı sonrası serum AMH düzeylerini kullanarak spontan gebelik sonuçlarını değerlendirmeyi amaçladı. Çalışma popülasyonunu serum AMH düzeylerine göre iki gruba ayırdılar: düşük AMH grubu (<2 ng/mL) ve yüksek AMH grubu (>2 ng/mL). Bu iki grubu karşılaştırdıklarında, ameliyat sonrası her iki grupta serum AMH düzeyinin azaldığını buldular. Ancak bu düşüş, düşük AMH grubunda daha belirgindi. Yüksek AMH grubunda kümülatif gebelik oranı daha yüksekti.

Postoperatif spontan gebeliğin en iyi tahmini, preoperatif serum AMH düzeyleri ile sağlandı.

Yazarlar “Preoperatif AMH düzeyi ölçümleri, endometriozis ameliyatı geçiren ve doğurganlık desteği arayan kadınlar için doğurganlık stratejisinin bir parçası olarak kullanılabilir” diye ekledi.

Kaynak Site: endonews.com
Çeviren: Dr. Ali İhsan Nergiz

Klinik Haberler
Endometriozis İlişkili İnfertilitesi Olan Kadınlarda Endometriozisin İmplantasyon Üzerine Etkisi

Özellikleri

  • Tekrarlayan endometriomaların (çikolata kistleri) varlığı, infertilitesi (kısırlık) olan kadınlarda embriyo sayısını ve yüksek kaliteli embriyo sayısını, infertilite için diğer etiyolojileri olan kadınlara göre değiştirmese de, bu kadınlarda adet dönemi başına implantasyon oranı önemli ölçüde azalır.

Önemi

  • Diğer infertil kadınlarla benzer embriyo kalitesine sahip olmasına rağmen endometriozis ile ilişkili infertiliteye sahip kadınlarda düşük implantasyon oranını netleştirmek için araştırmalar yapılmalıdır.

Ne yapıldı?

  • Yaşları 26 ile 40 arasında değişen ve in vitro fertilizasyon (IVF) ve intrasitoplazmik sperm enjeksiyonu (ICSI) (tüp bebek) yöntemleriyle gebe kalmayı planlayan kadınlar çalışmaya dahil edildi.
  • Çalışma popülasyonu iki gruba ayrıldı: Grup I tekrarlayan tek taraflı endometriomaları olan 70 kadını, Grup II ise tubal faktöre bağlı infertilitesi olan 50 kadını içermekteydi.
  • Gonadotropin dozları yaşa, adetin ikinci gününde ölçülen serum AMH’ye ve overlerin ultrasonografik özelliklerine bağlı olarak değerlendirildi.
  • Yüksek kaliteli bir embriyo kullanılarak gerçekleştirilen embriyo transferinden sonra implantasyon oranı gruplar arasında karşılaştırıldı.

Anahtar sonuçlar

  • Over rezervinin en güvenilir belirteçlerinden biri olan serum AMH düzeyi Grup I’de anlamlı olarak düşüktü.
  • Grup I’deki kadınlarda, II. gruptaki kadınlara kıyasla, gonadotropin stimülasyon süresi (gerekli tedavi süresi) anlamlı derecede uzamıştı.
  • Alınan embriyoların sayısı ve yüksek kaliteli embriyoların sayısı gruplar arasında benzerdi.
  • Bununla birlikte, implantasyon oranı Grup I’de, özellikle 3 cm’den büyük endometrioması olan kadınlarda anlamlı derecede düşüktü.

Özet

Endometriozisli kadınların en sık rastlanan klinik bulgularından biri fertilite (üreme) problemleridir. Endometriozisli kadınlar genellikle gebe kalmak için in vitro fertilizasyon yöntemlerinden yararlanırlar. Bununla birlikte, endometriozisin in vitro fertilizasyon sonuçları üzerine zararlı bir etkisi olup olmadığı tartışmalıdır.

Rusya’daki RUDN Üniversitesi’nden bir grup bilim adamı olan Yevseyevich ve arkadaşları, “Gynecological Endocrinology” adlı dergide, “Kadınlarda endometriozisle ilişkili  implantasyon başarısızlıkları” başlıklı bir çalışma yayınladı.

Yazarlar endometriozis ile ilişkili kısırlığa sahip kadınlarda embriyoların ve implantasyon oranının, tubal faktör kısırlığına sahip kadınlarla karşılaştırarak değerlendirmeye çalışmıştır. Çalışmadaki kadınların yaşları ve kısırlık süreleri benzerdir.

Çalışmaya göre, endometriozisli kadınlarda gonadotropin stimülasyon süresi daha uzundu. Her ne kadar alınan embriyoların sayısı ve yüksek kaliteli embriyoların sayısı gruplar arasında benzer olsa da, endometriozisli hastalarda, özellikle 3 cm’den daha büyük endometrioma hastalarında implantasyon oranı anlamlı derecede düşüktü. Bu nedenle, yazarlar, implantasyonda endometrium duyarlılığın rolünü ve endometriozis ile ilişkili infertilitesi olan kadınlarda implantasyon oranının azalması durumundaki embriyo ve endometrium arasındaki etkileşimi vurguladılar.

Kaynak Site: endonews.com
Çeviren: Dr. Işıl AYHAN

Klinik Haberler
Endometriozis ve Over Rezervi

Foliküler verimlilik oranı (FORT) ve metafaz-II oosit sayısı, yaş, antral folikül sayısı (AFC) ve anti-Müllerian hormonuna (AMH) bakılmaksızın endometriozise bağlı olarak azalır.

Endometriozis en sık üreme çağındaki kadınlarda görülür. Bu yaştaki genel popülasyonda prevalansı %10-15’tir. Bununla birlikte, endometriozis %25-40 prevalansı olan infertil (kısır) kadınlarda daha sık teşhis edilir.

Endometriozis ve infertilite (üreme problemleri) arasındaki ilişkiyi açıklayan kesin mekanizma açıklanmamasına rağmen, bozuk pelvik anatomi, bozulmuş yumurtalık fonksiyonu, değişen mikroçevre, etkilenen endometriyal alıcılık ve embriyo kalitesi en yaygın sorumlu mekanizmalar olarak kabul edildi.

Endometriozisli kadınlarda infertilite en yaygın şekilde yardımcı üreme teknolojisi (ART) yöntemleri ile yönetilir. İn vitro fertilizasyon (IVF) sonuçları, yumurtalık rezervi ve kontrollü yumurtalık hiperstimülasyonu sonrası alınan oositlerin sayısı ve kalitesi ile ilişkilidir. Yumurtalık rezervi, folikül uyarıcı hormon (FSH), AMH gibi serum hormon seviyeleri ve transvajinal ultrasonografi ile ölçülen AFC kullanılarak değerlendirilebilir.

Almanya’da bir grup bilim adamı olan Nicolaus ve arkadaşları “Archives of Gynecology and Obstetrics” adlı dergide “Endometriozis kontrollü ovaryan hiperstimülasyonda; AMH, AFC, FORT, kadının yaşı ve alınan oositlerin sayısından bağımsız olarak over cevabını azaltmaktadır.” isimli bir çalışma yayınladı. 96 kadında, 205 ICSI (intrasitoplazmik sperm injection) döngüsünü çalışmaya dahil ettiler. Endometriozis olan (n=26) ve endometriozisi olmayan (n=70) infertil kadınlarda overyan cevabı karşılaştırırken FORT ve elde edilen oosit sayılarını değerlendirdiler.

Hastalar arasında demografik ve klinik özellikleri açısından istatistiksel olarak anlamlı fark yoktu. AMH, AFC ve kadınların yaşından bağımsız olarak endometriozisli kadınlarda FORT, alınan oosit sayısı, metafaz II oosit sayısı ve döllenme oranı anlamlı derecede düşüktü.

Kaynak Site: endonews.com
Çeviren: Dr. Tuğba Buket ÇALIŞKAN

Klinik Haberler
Endometriozis Cerrahisi ve Gebe Kalma İhtimali

Öne çıkanlar:

  • Genç hastalarda derin infiltratif endometriozis cerrahisi ile gebelik şansı arttırılabilir

Önemi:

  • Konsepsiyon şansını etkileyen faktörlerin daha iyi anlasilmasi ile sağlık çalışanları ve hastalar, cerrahi ve konsepsiyon girişimleri hakkında karar vermelerine yardımcı olabilir.

Ne yapıldı:

  • Araştırmacılar ortalama yaşı 31.9 yil olan 2 veya daha fazla başarısız yardımcı üreme teknigi denemesi ve ovaryan cerrahisi olan derin infiltratif endometriozisli hastalardan toplanan bilgileri analiz ettiler.

Anahtar sonuclar:

  • Cerrahiyi takiben gebelik orani %43.8 saptanmistir
  • Cerrahiden gebeliğe geçen ortalama süre 11.1 ay saptanmistir
  • Gebeliklerin %21.8’i spontan olarak başarılmıştır
  • Gebeliklerin %31.2’si in vitro fertilizasyon (IVF) ile başarılmıştır
  • Gebeliklerin %21.8’i donmus embriyo transferi ile başarılmıştır
  • Gebeliklerin %18.7’i IVF-ICSI ile başarılmıştır
  • Gebeliklerin %3.1’i intrauterin inseminasyon ile başarılmıştır
  • 35 yas ustu ve evre 2 endometriozisli hastalarda ovaryan cerrahi, konsepsiyon olasılığı ile ilişkili saptanmıştır.

Sınırlamalar:

  • Bu çalışmada prospektif olarak kayıt alınan bilgiler kullanılmıştır ve kontrollü bir çalışma değildir. Ayrica bilgiler yalnızca tek bir merkezden elde edilmiştir.

Özet

Minimal İnvaziv Jinekoloji Dergisinde yayınlanan bir calışmaya gore iki veya daha fazla yardımcı üreme teknigi ile gebelik denemiş ve başarısız olmuş derin infiltratif endometriozisli hastalar cerrahiye yönlendirilebilir. Ayrica yazarlar cerrahinin konsepsiyonu geciktirmedigini bulmuşlardır.
Bu bulgular, endometriozis cerrahisi ve hastanin konsepsiyon şansı hakkında karar verme aşamasında yol gösterici olabilir.

Dr.Horace Roman önderliginde yürütülen çalışmada, derin infiltratif endometriozisli hastalarin cerrahi sonrasi gebelik olasılıklarının degerlendirilmesi amaçlanmıstır. Bu amaçla CIRENDO (Endometriozisli Hastaların Kuzey-Bati Bolgeler Arasi Kohortu) veritabanina prospektif olarak kayıt alınan bilgileri toplamışlardır.

Çalışmaya 104 hastadan toplanan veriler dahil edilmiştir. Tüm hastalar 43 yasin altinda ve en az iki IVF (in vitro fertilizasyon) yada ICSI (intrasitoplazmik sperm enjeksiyonu) dahil olmak üzere 2 yardımcı üreme teknigi denemistir. Ayrıca tüm hastalar derin infiltratif endometriozis hastalığının tedavi edilmesi için cerrahi operasyon geçirmiştir.

Araştırmacılar cerrahi sonrasi gebelik oranlarını araştırmışlardır. 104 hastadan 77’si cerrahi sonrasi gebelik istemiştir. Bu hastalardan 4’u yumurta donörü ile gebelik elde etmiştir ve bu hastalar çalışmaya dahil edilmemiştir.

Ameliyat sonrasi gebelik oranı %43.8 olarak saptanmıştır ve cerrahi sonrası gebelik elde edilme oranı ortalama 1 yılın altında saptanmıştır (11.1 ay).

İstatistiksel analizler kullanıldığında, yazarlar 35 yaş ve üstü ovaryan cerrahi geçiren ve evre 2 endometriozisi olan hastalarda gebelik şansının oldugunu bildirmişlerdir.

Kaynak Site: https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/31518714
Çeviren: Elif Goknur Topcu

Klinik Haberler
Bu kadar çok görüntüleme yöntemi arasında, endometriozis için en doğrusu hangisi?

Anahtar Noktalar

• Bağırsak temizliği sonrası transvajinal ultrason (vajinal yolla yapılan ultrason) lezyonların tanınmasını kolaylaştırırken, rektal endoskopik ultrason (RES), manyetik rezonans (MRG) kadar submukozal (mukoza altı) derin infiltratif lezyonları  göstermede başarılıdır.

Ne yapıldı?

• Bağırsak temizliği yapılan hastalarda transvajinal ultrasonografide rektosigmoid (kalın barsak) bölgeyi tutan endometriozisin görselleştirilmesinde özgüllük ve duyarlılık artışı görülmüştür.

• Endometriyum tutulumunu (derinlik) görselleştirmek için, MR ve RES, sırasıyla, lezyonların %50 ve %58’ini öngörebildi.

• TVUS-BH, uterosakral ligamanlar, vajinal duvar, rektovajinal septum gibi ön kompartman yapılarını değerlendiremez.

• TVUS-BH kullanan eğitimli radyologlar, 70 taramadan sonra yeterlik kazandılar.

Çalışmanın Kısıtlamaları

• Bu özet makalede yer alan çalışmaların örneklem sayısı küçüktür. Ayrıca, Young ve arkadaşlarının çalışmasında sadece bir radyolog takip edilmiştir.

Özet

Bağırsak endometriozisi, endometriyozisli kadınların % 5 ila 12’sini etkiler ve genellikle  rektal (makattan) kanama, siklik dışkılama ağrısı, kabızlık ve ishal olarak ortaya çıkar. Günümüzde cerrahi tedavi, kolorektal anastomoz ile segmental rektum rezeksiyonu içermekle birlikte sıklıkla komplikasyonlarla birliktedir. Bu nedenle, bu lezyonların olabildiğince erken tespit edilmesi, tedavi sonrası komplikasyonların ve hastalık belirtilerinin şiddetini azaltabilir. İntestinal (ince barsak) endometriozisi saptamak ve lokalize etmek için transvajinal ultrasonografi (TVUS), rektal endoskopik sonografi (RES) ve manyetik rezonans görüntüleme (MRI) kullanılabilir. Transvajinal ultrasonografi, lezyonları tanımlamak için çoğunlukla birinci basamak görüntüleme modeli olarak kullanılır ve barsak hazırlığı ile iyileşme görülmüştür. Ek olarak, kolorektal (kalın barsak) endometriozis invazyonunun bir göstergesi olarak MR ve RES karşılaştırması açıklanmaktadır.

Bu çalışma, preoperatif RES görüntülemesinden sonra histopatolojik olarak kanıtlanmış derin infiltratif endometriozis (DIE) olan, laparoskopik kolorektal rezeksiyon uygulanan ardışık 40 hasta içeriyor. Çalışmaya dahil edilen 40 hastanın dördünde dismenore (adet sancısı) (% 80), kronik kasık ağrısı (% 70) ve disparoni (cinsel ilişkide ağrı) (% 68) bildirildi.

Histopatolojik incelemede, 18/40 hastada (%45) sadece musküler (kas tabakasına ait) invazyon vardı, 19/40 hastada (% 48) submukozal (mukoza altı) veya mukozal infiltrasyon vardı ve kalan 3/40 hastada sadece serozal tutulum vardı (derin invazyon yoktu). Kas tabakası invazyonunun saptanması için MRG sensitivitesi % 68, özgüllüğü% 81 idi. Toplamda, MR, hastaların % 50’sinde endometriyozun infiltratif derinliğini doğru bir şekilde tahmin edebildi.

RES endoskopik sonografi ile, kas invazyonu olan 14 hasta, kas ve submukozal tutulumu olan 23 hasta ve üç tabakanın da katılımıyla 3 hasta tespit edildi. Altın standartla karşılaştırıldığında (histolojik değerlendirme), 8/14 (%57) kas invazyonu, 15/26 (%58) submukozal veya mukozal tutulum olguları RES ile doğru olarak belirlendi. RES’nun submukozal veya mukozal invazyon bulguları için sensitivitesi % 79, özgüllüğü% 48 idi. Toplam olarak RES, hastaların % 58’inde endometriozisin infiltratif derinliğini doğru bir şekilde tahmin edebildi.

TVUS, DIE’yi saptamada MR’nın benzer özgüllüğünü ve duyarlılığını elde etmek için öncelikle bağırsak hazırlığını (TVUS-BH) gerçekleştirerek geliştirilebilir. Ros ve arkadaşları, rektosigmoid DIE tanısında TVUS ve TVUS-BH’nin doğruluğunu karşılaştırdılar. Rektusigmoid lezyonların varlığını görmek için 40 kadına TVUS uygulanmış, ardından araştırmacı laparoskopi ile TVUS-BH takip edilmiştir. TVUS’lu ve BH’sız olan TVUS’un duyarlılığı, özgüllüğü ve pozitif prediktif değeri,% 73’e karşı % 100,% 96’ya karşı % 88 ve %94’e karşı % 79 olarak bulundu. TVUS-BH, rektosigmoid lezyonların tanımlanmasını geliştirirken, TVUS-BH’nin uterosakral ligamanlar, vajinal duvar, rektovajinal septum, apendiks, terminal ileum ve üst sigmoid kolon gibi ön kompartman yapılarını değerlendiremediği unutulmamalıdır.

Diğer tüm görüntüleme araçlarında olduğu gibi, TVUS-BH için radyologlardan beklenen bir öğrenme eğrisi vardır. Young ve arkadaşlarının yaptığı bir çalışma kurul onaylı bir radyologun öğrenme eğrisini ölçtü. Yüksek hacimli bir klinikte beş gün gözlem yaptıktan sonra, radyolog 117 bağımsız taramaya devam etti ve bunların her biri doğrulayıcı ameliyat laparoskopi ile takip edildi. Çalışmanın 37 ay boyunca, yazarlar radyologun 70 taramadan sonra yeterlik aldığını gözlemledi.

Kaynak Site: http://www.endonews.com
Çeviren: Dr. Işıl AYHAN

Klinik Haberler
Cilt Endometriozisinin Tanısı

Yüksek frekanslı ultrason, endometriozisin bu nadir tipinin erken teşhisinde kilit nokta olabilir.

ANAHTAR NOKTALAR

Vurgu:

Yüksek frekanslı ultrason, kutanöz (cilt) endometriozisin erken teşhisinde faydalı bir araç olabilir.

Önemi:

Daha ileri tetkiklere gereksinim olmasına rağmen, teknik, bu nadir durumun teşhisinde güvenilir invazif olmayan bir yöntem olarak kullanılabilir.

Anahtar sonuçlar:

Dermoskopide grimsi bir arka plan ve kahverengimsi bir pigmentasyon gösterildi.

Yüksek frekanslı ultrasonda ektopik endometrial dokuya karşılık gelen iyi sınırlanmış alanlar gösterildi.

Yansıma konfokal mikroskobunda sadece epidermisin değişimi gösterildi.

Çalışmanın kısıtlılıkları

Çalışma sırasında sadece bir kadın analiz edildi. Kutanöz endometriozisin erken tanısında tekniğin faydasını test etmek için daha fazla araştırmaya ihtiyaç vardır.

Özet

“Skin Research and Technology” dergisinde yayınlanan bir araştırmaya göre yüksek frekanslı ultrason, kutanöz endometriozisin erken tanısında çok yararlı olabilir.

Cilt lezyonları ortaya çıkmadan önce bile bu tanı aracı, alışılmadık siklik ağrısı olan hastalarda kullanılabilir.

Kutanöz endometriozis çok nadirdir. Ciltte daha önceki cerrahi veya yaralanmalardan kaynaklanan skar dokusunda oluşan endometriozistir.

Bu çalışmada, Fransa’daki St Etienne Üniversite Hastanesi’ndeki Dr. J.L. Perrot önderliğindeki araştırmacılar, kutanöz endometriozisin erken teşhisinde faydalarını değerlendirmek için farklı görüntüleme araçlarını kullandılar.

Kullandıkları araçlar yüksek frekanslı ultrason, in vivo ve ex vivo yansıtma konfokal mikroskopi (RCM) idi. Sezaryen skar yerinde pigmente kutanöz endometriozis gelişen bir hastayı incelediler. Aynı zamanda endometriozisi histolojik olarak veya doku düzeyinde incelediler.

Yansıma konfokal mikroskopi yalnızca dış cilt tabakası seviyesindeki değişiklikleri gösterirken, araştırmacılar, yüksek frekanslı ultrason ile ektopik endometrial dokuya karşılık gelen iyi sınırlanmış alanları görebildiler.

Araştırmacılar, “Yüksek frekanslı ultrason, kutanöz endometriozis erken teşhisinde çok yararlı bir araç olarak gösterilebilir ” dediler ve şöyle eklediler: “Yararlılığı, cilt lezyonu ortaya çıkmadan önce bile olağandışı siklik ağrısı olan hastalarda test edilebilir”.

Kaynak Site: endonews.com
Çeviren: Dr. Işık SÖZEN

Klinik Haberler
MRG anterior pelvik endometriotik lezyonları tespit etmek için kullanılabilir mi?

Anterior (ön) pelvik endometriotik lezyonların teşhisinde alternatif bir yöntem olarak manyetik rezonans görüntüleme (MRG) kullanılabilir.

Anahtar noktalar:

·        Bu retrospektif vaka-kontrol çalışması, anterior pelvik kompartmanda yer alan endometriotik lezyonlarda MRG’nin tespit kapasitesini değerlendirmektedir.

  • Derin infiltran endometriozis, anterior kompartmanda daha az görülmekle birlikte pelvik boşluğun herhangi bir yerinde olabilir.
  • Bu derin lezyonlar transvajinal ultrason ve MRG kullanılarak teşhis edilebilir. Bununla birlikte, kesin tanı, cerrahi ve histokimyasal inceleme ile mümkündür.

Önemi:

Anterior pelvik kavitede yer alan endometriotik lezyonların MRG ile preoperatif haritalaması ve hasta danışmanlığı verilmesi yararlıdır.

Çalışmada Ne yapıldı?

  • Bu retrospektif çalışmaya, 2005-2013 yılları arasında tek bir merkezde derin endometriozis için laparoskopik cerrahi uygulanan 256 hasta dahil edildi.
  • Cerrahi bulgulara göre toplam 22 kadında anterior pelvik kavitede endometriotik lezyonlar vardı.
  • Yazarlar, posterior pelvik kavitede derin endometriozis nedeni ile laparoskopik (kapalı) cerrahi geçiren 22 yaş kontrol grubunu dahil etti.
  • Düşük kaliteli MRG görüntüleri nedeniyle 3 hasta çalışma grubundan çıkarıldı.
  • Tüm bu hastaların preoperatif MRG sonuçları iki radyolog tarafından (genç ve tecrübeli) çift kör olarak değerlendirildi.
  • Radyologların bu değerlendirmeleri laparoskopik raporlardaki bulgularla karşılaştırıldı. Tecrübeli ve genç radyologlar tarafından her okuma için duyarlılık ve özgüllük hesaplandı.
  • Referans sayılar ve ROC eğrisi altındaki alana kıyasla her bir okuma için duyarlılık ve özgüllük %95 güven aralığı ile hesaplandı.
  • İnter ve intra-operatör değişkenliği ve % 95 güven aralığı Kappa katsayısı kullanılarak hesaplandı.

Sonuçlar:

  • Laparoskopik cerrahide anterior pelvik endometriotik lezyon saptanan 19 hasta ve 22 yaş kontrol grubu karşılaştırıldı.
  • Duyarlılık, hem genç hem de kıdemli radyologlar tarafından ilk okuma için %77.3, genç radyolog ve kıdemli radyologlar tarafından yapılan ikinci okumada %86.4 ve %81.1 olarak hesaplanmıştır.
  • Spesifiklik iki grup için duyarlılıktan daha yüksekti: Genç radyolog tarafından yapılan iki okuma için %100, kıdemli radyolog tarafından yapılan birinci ve ikinci okumalarda ise %84.2 ve %89.5.
  • Anterior lezyonların genel tespiti için ROC eğrisinin altındaki alan her iki radyolog için de kabul edilebilirdi.
  • Kıdemli radyologlar anterior endometriotik lezyonların genel tespiti için neredeyse hiçbir değişkenlik göstermezken, genç radyologlar intra operatif değişkenlik olarak tekrarlanabilirlik gösterdi.

Çalışmanın gücü:

İki radyolog tarafından anterior endometriotik lezyonların saptanmasında MRG performansının değerlendirilmesi bu çalışmanın gücünü göstermektedir.

Çalışmanın sınırlılıkları:

İncelemelerin görüntüleme kalitesi büyük ölçüde değişiktir, çünkü tüm araştırmalar aynı merkezde yapılmamıştır.

Anterior endometriotik lezyonların nadir görülmesi nedeniyle küçük örneklem büyüklüğü bu çalışma için başka bir sınırlamadır.

ÖZET

Derin infiltran endometriozis, endometriozisin en ciddi belirtisidir. Peritonda ektopik endometriyal dokunun, pelvik yapılar ve uterosakral ligamentler, kolon, vajina, mesane (idrar kesesi), üreter, rektovajinal septum ve lateral parametriyum gibi organ duvarları infiltrasyonu olarak tanımlanır. Derin infiltran endometriozisin sadece %6’sı vezikouterin alanı, detrusor ve uterusu içeren pelvisin ön kompartmanında yer alır. Laparoskopi anterior pelvik endometriozis tanısında altın standart olmasına rağmen, bu lezyonların kesin lokalizasyonunu belirlemek için preoperatif olarak transvajinal ultrason ve MRG kullanılabilir. Fransa’dan bir grup bilim adamı olan Bermot ve arkadaşları, “Journal of Gynecology Obstetrics and Human Reproduction” isimli dergide “Anterior pelvik endometriotik lezyonların saptanması için MRG’nin performansı” başlıklı retrospektif bir çalışma yayınladılar. Bu yazarlar anterior endometriotik lezyonlarda MRG’nin performans kabiliyetini değerlendirmeyi amaçlamışlardır. Tüm hastaların MRG görüntüleri iki radyolog tarafından (genç ve kıdemli) çift kör olarak değerlendirilmiş ve cerrahi bulgular ile karşılaştırılmıştır. MRG’nin anterior pelvis endometriotik lezyonları tespit etmek için yüksek özgüllük ve nispeten daha az duyarlılıkla kullanılabileceği bulunmuştur.

Yazarlar “MRG derin anterior endometriotik lezyonların teşhisine izin verir, ancak şu anda laparoskopinin yerini alamaz.” diye ekledi.

Kaynak Site: endonews.com
Çeviren: Dr. Seher SARI

Klinik Haberler
Endometriozis Tanısının Gecikmesinde Etkili Faktörler

Endometriozisin geç tanı almasından kaçınılabilir mi?

ÖZET

Hollandalı jinekolog Dr. Moniek van der Zanden geçtiğimiz günlerde Avrupa İnsan Üreme ve Embriyoloji Derneği’nin (European Society of Human Reproduction and Embryology- ESHRE) kılavuzlarının endometriozis üzerindeki etkisine ilişkin ulusal çapta bir araştırma yaptı ve endometriozisin tanı gecikmesini etkileyen faktörleri değerlendirmeyi amaçladı. Çalışma ‘Reproductive Biomedicine Online’ adlı dergide yayınlandı.

Hollanda’daki tüm hastanelerde 38 çoktan seçmeli ve 18 açık uçlu soru dahil olmak üzere toplamda 56 soruluk anket çalışması yapıldı. Bu anket, bakım organizasyonu ile ilgili demografik değişkenleri, endometriozis bakımının merkezileşmesi hakkındaki görüşü, mevcut endometriozis bakımını, tıp uzmanları ile tanısal gecikme arasındaki iş birliğini ele aldı.

Ankete katılanların neredeyse hepsi, %91-100’ü, ESHRE kılavuzundaki tanı koyma tavsiyelerine bağlı kalmıştır.

Tanı koymadaki gecikmenin ortalama 42 ay olduğu tahmin edildi. Belirtilerin başlamasından tanıya kadar geçen süre 12 yıla kadar bile varabilmektedir. Kadın doğum doktorlarına göre bu gecikmedeki ana etkenler hem hastalarda hem de tıp uzmanlarında endometriozis hakkında bilgi ve farkındalığın olmayışı, ayrıca tanısal ve geç başvurudaki kısıtlılıklardır. 

Bu çalışma, 2014 ESHRE “Endometriozisli kadınların yönetimi” rehberinin Hollandalı jinekologlar arasında genel uyum ve kullanımının yüksek olduğunu gösterdi. Teşhise ilişkin öneriler oldukça kabul görmüş ve bağlı kalınmıştır.

Ancak derin endometriozis şüphesi olan hastaların radyolojik değerlendirmesi ve multidisipliner tedavi sunan bir merkeze yönlendirilmelerine ilişkin kılavuz önerilerine nispeten düşük bir bağlılık vardır.

Tanı koymadaki gecikme hala bir gerçek olduğundan, endometriozis tanısındaki gecikmeleri azaltmak için hem hastaların hem de doktorların bilgi ve farkındalıkları artırılmalı, ayrıca jinekologlar, pratisyen hekimler ve diğer tıp uzmanları arasındaki ve de özellikle farklı hastanelerdeki jinekologlar arasında işbirliğinin sağlanması gerekmektedir.

Kaynak Site: endonews.com
Çeviren: Dr. Ayşegül Mut

« First‹ Previous202122232425262728Next ›Last »
Page 24 of 38


EndoMart

Derneğimiz; hastaları, hasta yakınlarını, toplumu, hekimleri Endometriozis ve onun yol açtığı rahatsızlıklarla ilgili bilgilendirmek amacıyla kuruldu. Üreme çağındaki Her 10 kadından birisinin hastalığı olan Endometriozis’in etkilerinin daha az olduğu bir gelecek için çalışmalar yürütüyoruz.
Detaylı Bilgi

Endometriozis ve Adenomyozis Derneği

www.endometriosisschool.com
Youtube Instagram Facebook Twitter Linkedin

Kütüphane

Toplantı Sunumları
Videolar
Dergiler
Makaleler
Kılavuzlar
Kitaplar
Bülten Arşivi

Bilimsel Kaynaklar

www.endometriosis.org
www.endometriosisassn.org
www.endometriosis-uk.org
www.endofound.org
www.endocenter.org
www.endometriosisfoundation.org
www.apendoalliance.org

Adres

Osmanağa Mah. Osmancık Sok. Betül Han No:9 D:4 Kadıköy, İstanbul
Telefon: +90 532 515 69 99
Email: info@endometriozisdernegi.org

Copyright 2021 - Endometriozis ve Adenomyozis Derneği.