• +90 532 515 69 99
  • info@endometriozisdernegi.org
Youtube Instagram Facebook Twitter Linkedin
  • Türkçe
  • English
Üyeler İçin
Hastalar İçin

Klinik Haberler

a:3:{s:6:"locale";s:5:"tr_TR";s:3:"rtl";i:0;s:9:"flag_code";s:2:"tr";}
Klinik Haberler
Endometriozis&Adenomyozis ve Preterm (Erken) Doğum&Gebelik Yaşına Göre Düşük Doğum Ağırlığı Arasindaki İlişki

Endometriozis ve adenomyozis, kötü obstetrik (gebelik ve doğumsal) sonuçlarla ilişkilidir.

Önemli kısımlar

Bu derleme, endometriozis ve adenomyozisi olan kadınlarda preterm (erken) doğum ve gebelik yaşına göre düşük doğum ağırlığı (SGA) için daha yüksek bir risk olduğunu vurgulamaktadır.

Bu kadınlarda obstetrik olumsuz sonuçların önlenmesi için dikkatli bir takip çok önemlidir.

Önemi

Preterm doğum ve SGA, kısa süreli ve uzun süreli neonatal ve perinatal komplikasyonlarla ilişkilidir. Bu nedenle bu durumların önlenmesi, endometriozis ve/veya adenomyozisli kadınların daha yakından izlenmesi ile yakından ilişkilidir.

Ne yapıldı?

Bu sistematik derleme ve meta-analiz, 1950’den Ekim 2017’ye kadar yayınlanmış tüm epidemiyolojik gözlemsel çalışmaları içermektedir. Bunlar, PubMed ve Embase veritabanlarında endometriozis ve/veya adenomyozis ile preterm doğum ve/veya SGA arasındaki ilişkiyi araştırmışlardır.

İki bağımsız yazar, Newcastle-Ottawa Kalite Değerlendirme Ölçeğine göre yüksek kalitede puanlanan 21 araştırmanın tümünü değerlendirdi.

Anahtar sonuçlar

Birçok ortak özelliğe sahip iki hastalık olan endometriozis ve adenomyozis, rahim dışındaki endometriyal dokunun varlığı olarak tanımlanırlar.

Adenomyozisi olan kadınlarda daha az yaygın olmasına rağmen, her iki hastalığı olan kadınlarda infertilite (kısırlık) sorunu olabilir.

Adenomyoziste “junctional zone” denilen rahim bölgesi daha fazla etkilendiği için adenomyozisli kadınlarda düşük doğum, preterm doğum, SGA ve geç gebelik komplikasyonu gibi kötü obstetrik sonuçların daha sık olduğu bulunmuştur.

Bu yayında 21 çalışma ve toplam 2.517.516 kadın gözden geçirilmiştir ve endometriozis ve/veya adenomyozisi olan kadınların preterm doğum ve SGA çocuk sahibi olma riski altında olduğunu belirtmektedir.

Sınırlı çalışmalara dayanarak adenomyozisin preterm doğum ve SGA riskini endometriozisten daha fazla artırdığı görülmüştür.

Adenomyozis ve tekil gebeliklere odaklanan 21 çalışma içeren geniş ve kapsamlı bir meta-analizi temsil ettiği için bu derleme güçlüdür.

Ayrıca tekiz gebelikler ikiz gebeliklerin preterm doğum ile SGA arasındaki yakın ilişkisi göz önüne alınarak alt analiz edilmiştir.

Özet

Endometriozis ve adenomyozis, ortak özellikleri olan ve bazı hastalarda birlikte bulunan aynı spektrumdaki hastalıklardır. Her iki hastalık da uterus boşluğu dışındaki endometrial implantlarla karakterizedir. Endometriozis, uterus dışında endometriumun (rahim içini döşeyen tabaka) lokalizasyonu olarak tanımlanırken, adenomyozis endometriumun myometriuma (rahimin kas tabakası) doğru büyümesiyle tanımlanır. Semptomların spektrumu dismenore (adet sancısı), kronik pelvik (kasık) ağrı, disparoni (cinsel ilişkide ağrı) ve infertilite (kısırlık) içerir. Aarhus Üniversitesi’nden Danimarka’da bir grup bilim insanı olan Bruun ve Arendt, “Endometriozis ve adenomyozis, preterm doğum riski ve SGA çocuk riski ile ilişkilidir: sistematik bir derleme ve meta analizi” isimli makalelerini “Acta Obstetricia ve Gynecologica et Scandinavica” adlı dergide paylaştılar. Bu yazarlar endometriozis ve/veya adenomyozis ile preterm doğum ve/veya SGA arasında bir bağlantı bulunup bulunmadığını araştırmışlardır.

Geçmiş yayınlarda, endometriozisli kadınların preterm doğum ve SGA riski taşıdığı kesinleştirilmiştir. Ancak, adenomyozis henüz yeterince değerlendirilmemiştir. Bu derlemede, 21 çalışma ve toplam 2.517.516 kadın, iki bağımsız yazar tarafından analiz edilmiştir. Endometriozisi olan kadınlardan preterm doğum riskinde olanlar (OR 1.47, 95% CI 1.28-1.69) ve SGA çocuğa sahip olanları (OR 1.26, 95% CI 1.04-1.54) hesaplanmıştır. Adenomyozis ile zayıf obstetrik sonuçlar arasındaki ilişki sınırlı sayıda çalışmada analiz edilmiştir. Gebe kadınlarda adenomyozis varsa, preterm doğum için (OR 3.09,% 95 CI 1.88-5.09) ve SGA çocuğuna sahip olmak için (OR 3.23,% 95 CI 1.71-6.09) daha yüksek bir risk vardır. Bu derlemede, önceki sistematik derlemeler ve meta-analizlerden farklı olarak, adenomyozis ve preterm doğum ile SGA arasındaki ilişki üzerinde duruldu ve tekli gebelikler, çalışmadan elde edilen çoğul gebelikler hariç alt analiz edildi. Endometriozis ile SGA arasındaki ilişki, sadece tekil gebeliklerle yapılan çalışmalarda hafif bir oranla azaldı. Sınırlı sayıdaki yayınlara rağmen, adenomyozis daha belirgin olarak preterm doğum ve SGA ile ilişkili bulundu.

Yazarlar, “Bu çalışma, olumsuz doğum sonuçlarını önlemek için endometriozis ve adenomyozisi olan gebe kadınların daha yakın doğum öncesi izlemini önerebilir” diye eklediler.

Kaynak Site: endonews.com
Çeviren: Dr. Ezgi DARICI

Klinik Haberler
Klinisyenler Adenomyozis Hakkında Ne Biliyorlar? Şiddetli Endometriozis ile İlişkisi Var mı?

Adenomyozis ile endometriozis hastalığının ciddiyeti arasındaki ilişki iyi bilinmemektedir.

ANAHTAR NOKTALAR

Önemİ:

Adenomyozisin ultrasonografik tanı kriterleri konusunda fikir birliği yoktur, ancak ekojenik sub-endometriyal çizgiler, myometrial kistler, heterojen myometriyum ve myometrial duvarın kalınlaşması veya asimetrisi görülürse tanı konulabilir. Kesin tanı histopatolojik olacaktır.

Özellikleri:

Adenomyozisin ultrasonografik belirtilerinin prediktif değerini belirlemek ve adenomyozis patolojisinde yer alan genetik yolakları keşfetmek için daha fazla araştırmaya gerek vardır.

Ne yapıldı?

Endometriozisin ciddiyeti ile sonografik adenomyozis belirtileri arasındaki ilişkinin önemini vurgulamak için, yazarlar endometriozis için tanısal laparoskopi uygulanan hastalarda adenomyozis ile uyumlu sonografik özellikleri incelemişlerdir.

Adenomyozis hastalarında ektopik bir endometriumda gen ekspresyonunun adenomyozis olmayanlardan farklı olup olmadığını araştırmak için gen dizisi analizleri yapıldı.

Anahtar sonuçlar:

Kliniğe pelvik ağrı ile başvuran kadınların %35’inde adenomyozisin sonografik belirtileri var.

Sonografik adenomyozis bulguları olan kadınlarda en sık görülen sonografik özellikler, heterojen myometrium ve kalınlaşmış posterior myometrial duvar idi.

Kalınlaşmış bir arka duvar orta ve şiddetli endometriozis ile istatistiksel olarak anlamlı şekilde ilişkilendirildi.

Uterin patolojiler sonografik adenomyozis belirtileri olan kadınlarda daha sık görülür.

Sınırlamalar:

Laparoskopiden önce tanı alan adenomyozise ultrasonografi uzman klinisyenler tarafından yapılmalıdır.

Bu çalışma, histopatolojik adenomyozis bulgularından ziyade sonografik adenomyozis bulgularına odaklandı.

Özet

Avustralya, Parkville’deki Kraliyet Kadın Hastanesinden Dior ve ark. Minimal İnvaziv Jinekoloji Dergisi’nde yayınlanan son makalesinde endometriozisin ciddiyeti ile adenomyozisin sonografik kanıtları (SEOA) arasındaki ilişkiyi değerlendirmek için prospektif bir çalışma tasarladı. Araştırmaları ayrıca, adenomyozisi olan veya olmayan hastalardaki farkı anlatmak için ektopik endometriumdaki gen ekspresyonu hakkında bilgi verir.

Araştırmaya, yaş ortalaması 30.6 olan, pelvik ağrı semptomları olan, üçüncü basamak bir jinekolojik kliniğe yönlendirilen ve pelvik taraması olan 234 kadın alındı. Bu grup, laparoskopik ameliyatlarından 12 ay öncesine kadar yapılan sonografilerinde “Adenomyozisin Sonografik Kanıtları – SEOA” nın varlığı veya yokluğu ile iki alt gruba ayrıldı.

İki grup arasında anlamlı bir fark olmamasına rağmen, SEOA’lı hastaların evre IV endometriozisi olma olasılığı daha yüksektir. SEOA tanısı konulan grupta yazarlar, derin infiltrasyonlu endometriozis ve endometrioma dahil olmak üzere özellikle çok ciddi endometriozise dikkat çekti. Adenomyozis vakaları ile kontrol grubu arasında ektopik endometrial gen ekspresyonu açısından anlamlı fark bulunmadı.

SEOA ile şiddetli endometriozis arasındaki önemli ilişki, pelvik ağrı kliniği olan kadınların tanısal laparoskopik cerrahi öncesi ultrasondan fayda görebileceklerini göstermiştir.

Bazı araştırmalar, adenomyozisi olan veya olmayan kadınların ektopik endometriumunda diferansiyel gen ekspresyonu ve uzun kodlayıcı olmayan DNA ekspresyonu olduğunu göstermesine rağmen, mevcut çalışma örneklerinde bu iki grup arasında anlamlı bir fark bulamamıştır.

Kaynak Site: endonews.com
Çeviren: Dr. Tuğba Buket ÇALIŞKAN

Klinik Haberler
Yiyecek ve İçecekler Endometriozis Riskine Etki Edebilir

Physicians Committee for Responsible Medicine a göre, besinler endometriozise neden olmazlar ancak bazı besinler kadınlarda hastalığın gelişme riskini artırabilir. Buna karşın sebze ve meyveler sağlığa iyi gelip endometriozis’e yakalanma riskini veya şiddetini azaltabilir.

1.Kafein

Harvard School of Public Health deki bir çalışmaya göre, günde 2 bardak veya daha fazla kafeinli kahve tüketen kadınlarda veya onun eşdeğeri olan kutu kola (dört) tüketenlerde endometriozis gelişme riskinin 2 katına çıktığı bulundu. Araştırmacıların kafeinin neden böyle bir etkisi olduğu hakkında bilgileri yok.

2.Kırmızı et: Bazı araştırmalarda sık kırmızı et ve domuz tüketiminin endometriozis riskiyle ilişkili olduğu bildirilmiştir. The Physicians Committee for Responsible Medicine  ”İtalyan popülasyonun da haftada en az 7 porsiyon kırmızı et tüketen kadınlar 3 porsiyondan az kırmızı et tüketen kadınlarla karşılaştırıldığında endometriozis riski 2 kat daha fazladır.” şeklinde bildirir.

3.Meyve ve sebzeler: Diğer taraftan, meyve ve sebzeler Physicians Committee for Responsible Medicine’de belirtildiği gibi “haftada 14 porsiyon veya daha fazla yeşil sebze tüketenler haftada 6 porsiyondan daha az tüketenlerle karşılaştırıldığında %70 daha az endometriozis  riskine sahiptirler ve haftada 14 porsiyon veya daha fazla meyve tüketenler haftada 6 porsiyondan az tüketenlerle karşılaştırıldığında %20 daha az riske sahiptiler.” Meyve ve sebzelerin endometriozise karşı koruyucu etkisi olduğu görülür.

4.Alkol: Sağlıklı kadınlar ve bazı jinekolojik sorunları olan kadınlar karşılaştırıldığında, düzenli  olarak alkol tüketenlerde endometriozis görülme insidansının daha fazla olduğu görülür. İnfertilite ile mücadele eden kadınlarda alkol kullananlarda alkol kullanmayanlara göre endometriozis riski %50 ye kadar daha fazladır.

5. Poliklorlu bifeniller (PCB): 2005 yılı çalışması, genellikle tarımda kullanılan poliklorlu bifenil içeren bazı kimyasallara maruz kalmış yiyecekleri tüketmenin endometriozis riskini artırabildiğini göstermiştir. Bu toksinler genellikle hayvansal yağda birikir ve bu da insanların et, balık ve süt ürünleri aracılığıyla maruz kalacağı anlamına gelir. “Pestisite maruz kalmış veya başka organoklorinlerle kontamine olmuş tahılla beslenen tavuk, sığır, domuz ve diğer hayvanların kas dokularında ve sütlerinde bu bileşikler birikmeye eğilim gösterir.” şeklinde Physicians Committee for Responsible Medicine açıklar. Organik olmayan meyvelerde veya sebzelerde de organoklorlu pestisit kalıntıları olabilmesine karşın bunlar daha az konsantre’dir ve çıkarılması daha kolaydır. Bu sebepten dolayı bazı doktorlar kimyasal pestisitsiz yetişen organik ürünlerin seçilmesini önermektedir.

Endometriozis IVF veya ICSI geçiren kadınlarda düşük riskini 2 katına çıkarır, Alman araştırmasında saptandı.

Alman araştırmacılar, yardımla üreme tekniklerine başvuran kadınlarda endometriozisin klinik tanısı, testosteron seviyeleri, yumurta elde edilme zamanındaki hasta yaşının düşük için önemli risk faktörleri olduğunu buldular.

European Journal of Obstetrics and Gynecology and Reproductive Biology de çıkan “ endometriozis , IVF veya ICSI geçiren hastalarda düşük ihtimalini 2 katına çıkarır” çalışması bu bulguyu içermektedir.

Yıllardır doktorlar endometriozisi infertilite ile ilişkilendirmişlerdir. Araştırmalar infertil kadınların %9-50 sinde endometriozis olduğunu belirtse de hastalığı teşhis etmedeki zorluklar bu sayıları konfirme etmeyi zorlaştırmaktadır. Endometriozisli gebe kadınlar ile ilişkili risk faktörleri tiroid patolojilerini, vücut kitle indeksini ve hastanın yaşını içerir. Bu faktörlerin her birinin gebeliğe ve düşüğe etkisinin derecesi belirsizdir.

“çalışmanın amacı, doktorları konsültasyonlarını bireyselleştirmede desteklemek için IVF tedavilerinde risk faktörlerini ve önemlerini tanımlamaktır” şeklinde araştırmanın yazarı belirtmektedir. “Ayrıca  embryonun gelişiminde bu risk faktörlerinin negatif etkisini anlamak eve bebek götürme oranını iyileştirmeyi sağlayabilir.”

Şimdiki çalışmada University Clinic of Düsseldorf’daki araştırmacılar IVF veya ICSI (intracytoplasmic sperm injection) yi takiben gebe  kalan 588 kadını değerlendirdiler. Yaklaşık %17 si düşük yapmasına %10 unda endometriozis saptanmasına rağmen çoğu başarıyla doğumlarını gerçekleştirdi. Toplamın %86.9 u daha önce doğum yapmamıştı. %85.4 ü sigara içmiyordu ve %87.9 u ICSI ile oositlerini fertilize etmişlerdi. Ortalama hasta 34 yaşında, vücut kitle indeksi 23 ve TSH değeri 1.90 mIU/I ve eşinin yaşı 37 idi.

Endometriozis saptanması düşük riskini 2 katına çıkarırken, yüksek testosteron seviyeleri bu riski 4 katına çıkarır, oosit elde edilmesi sırasında hasta yaşı hafif risk faktörünü gösterir.

ICSI ye karşı IVF, hasta ağırlığı, tiroid fonksiyonu, endometrium kalınlığı veya erkek donorün yaşını içeren diğer değişkenlerin gebelik sonucuna önemli bir etkisi yoktu.

Endometriozis ve kanser riski

Soru: Endometriozisim var. Bu benim meme, yumurtalık ve rahim kanseri riskimi artırır mı?

Cevap: çok güzel bir soru sordunuz.  İlk önce, bu kanserler ve endometriozis arasındaki benzerliklere bakalım. Hepsi östrojene bağlıdır. östrojen overlerde, memelerde ve rahimde hücre bölünmesini uyarır. Zamanla bu sürekli bölünen  hücreler bir hata yapabilir ve kanser gibi kontrolsüzce bölünen hücrelere sebebiyet verebilir. Diğer taraftan endometriozis, normalde uterus iç yüzünü döşeyen dokunun vücudun başka bir yerinde olmasıdır. Bu doku aynı zamanda östrojene cevap olarak büyür ve hastalığın kendisi östrojenin varlığına bağlıdır.

Meme kanseriyle başlayalım. Hastanede görülen veya ayaktan tedavi alan 114327 kadını değerlendiren Danimarka’daki büyük bir çalışmada 40 yaşından önce endometriozis tanısı alan kadınlarda meme kanseri riskinin azaldığı, 40 ve 50 yaş arasında tanı alan kadınlarda meme kanseri riski endometriozisi olmayan aynı yaştaki kadınlardan %14 daha fazla bulunmuştur. 50 yaşında veya daha sonra tanı alan kadınlar endometriozisi olmayan aynı yaştaki kadınlara göre 2 kattan daha fazla meme kanserine yakalanma eğilimi gösterdiler.

Over kanseri için 700.000 den fazla kadından oluşan verileri içeren geniş bir çalışmada endometriozis hastalarında %43 daha fazla over kanseri ve non-Hodgkin lenfoma geliştiği saptandı.  Overinde endometriozis olan kadınlar over kanseri için en yüksek riske sahiptiler. Bu çalışma aynı zamanda endometriozisli kadınların meme, beyin, endokrin kanserleri için örneğin hipofiz bezi kanserleri veya tiroid bezi kanseri gibi daha yüksek riske sahip olduğunu ancak serviks kanseri için riskin azaldığı saptandı. Uterus kanseri için risk artışı saptanmadı.

Bu bilgiden korkmak yerine mamografi gibi kanser taramaları açısından daha dikkatli olmak için bu durumu bir uyarı olarak almalısınız. Over kanserinin erken belirtilerinin de farkında olmalısınız: şişkinlik, pelvik veya karın ağrısı, erken doygunluk hissi veya yemede zorluk ve sık veya aniden idrara çıkma hissi olması. 2 veya 3 haftadan fazla zamandan beri neredeyse her gün bu problemleri yaşıyorsanız doktorunuza başvurmalısınız.

Sizinle ilgilenen tüm sağlık personeline endometriozisli olduğunu söylemelisiniz böylelikle bazı kanserler için artmış risk konusunda uyarıcı olabilir. Sıra muhtemel kanserleri değerlendirmeye geldiğinde, onlara bütün enerji ve dikkatlerini vermelerine yardımcı olacaktır ve artık siz de bu hastalık hakkında dikkatli olmayı biliyor olacaksınız.

Yapmanız gereken diğer şey ise kanser riskinizi azaltmak için tüm önerileri takip etmenizdir: meyve ve sebzelerden zengin diyet ile beslenmek, haftanın çoğu gününde günde en az 30 dakikalığına fiziksel aktivitede bulunun.

Ve hatırlayın: Bu riskler binlerce kadın içindir. Endişelenmeniz gereken tek şey sizin kendi bireysel riskinizdir ve bu çalışmaların bulduğundan çok daha farklı olabilir. Benim önerim: kendi bireysel meme ve over kanseri riskinizi değerlendirmek için doktorunuzdan randevunuzu alın.

Çeviren: Dr. Işık Sözen

Klinik Haberler
Turunçgiller Endometriozis Riskini Düşürebilir

Araştırmacılar 20 yılı aşkındır 70.000’in üzerinde kadını analiz ettiler.

Meyve ve sebze tüketimi endometriozis riskiyle ilişkilendirilebilir.

Özellikle günlük 1 porsiyon ve üzerinde portakal ve greyfurt gibi turunçgil tüketimi riski azaltırken; aynı miktarda lahana, brokoli, karnabahar gibi turpgil sebze tüketimi bu riski artırabilmektedir.

Çalışmanın kısıtlılıkları: Gıda alımı, analiz edilen kadınlar tarafından kendiliğinden rapor edilmiştir, bu durum ankete bazı hatalar getirebilir.

ÖZET

“Human Reproduction” bilim dergisinde yayınlanan bir çalışmada özellikle portakal ve greyfurt gibi turunçgil meyvelerin daha fazla tüketiminin endometriozis gelişme riskini düşürebileceği bulundu. Buna karşın, bazı sebzeler durum için riski artırabilmektedir.

Şimdiye kadar çok az çalışma, meyve ve sebze tüketimi ile endometriozis gelişme riski arasındaki ilişkiyi incelemiştir. Bu ilişkiyi daha iyi çözmek için bir grup ABD’li araştırmacı 1991 ve 2013 yılları arasında 70.835 kadından toplanan verileri analiz etti. Dört yılda bir kadınların diyeti gıda sıklığı anketi ile değerlendirildi.

Çalışma süresi boyunca 2.609 kadında laparoskopik yolla doğrulanmış olarak endometriozis gelişmiş olup, araştırmacılar yüksek meyve tüketimi ile endometriozis gelişimi arasında ters bir ilişki olduğunu bulmuşlardır. Özellikle portakal, greyfurt gibi narenciye meyvelerinden günlük bir ve daha fazla porsiyon tüketen kadınlarda belirgin olmak üzere, haftada bir porsiyondan az tüketen kadınlara göre endometriozis gelişme riski %22 oranında azalmıştır.

Araştırmacılara göre bu meyvelerde bulunan beta-kriptoksantin, azalmış riski açıklamaktadır. Beta-kriptoksantin, meyve ve sebzelere sarı turuncu veren, insan vücudunda A vitaminine dönüştürülen karotenoid sınıfına ait bir bileşiktir.  (Endometriozisli kadınları hasta olmayanlara kıyasla A vitamini alımının daha düşük olduğu bildirilmiştir.)

Araştırmacılar ayrıca sebze tüketiminin endometriozis riskiyle bağlantılı olup olmadığına da baktılar. Yazarlar total sebze tüketimiyle endometriozis riski arasında ilişki bulamamış olsalar da, turpgil sebzelerden günde bir veya daha fazla porsiyon tüketen kadınların endometriozis geliştirme riskinin, haftada bir porsiyondan az tüketenlere oranla %13 daha yüksek olduğu bulunmuştur.

Araştırmacılar “Bu gıdaların hangi bileşenlerin söz konusu durumla ilişkili olduğu belli değil. İleride gıda alımının farklı kombinasyonlarını göz önünde bulunduran diyet modellerini inceleyen çalışmalar bu ilişkileri açıklığa kavuşturmaya yardımcı olabilir.” dedi.

Kaynak Site: http://www.endonews.com
Çeviren: Stj. Dr. Tuğba Buket ÇALIŞKAN

Klinik Haberler
Kalori Alımının Kısıtlanması Endometriozisi Engelleyebilir mi?

Herhangi bir besini kesmeden kalori alımının azaltılması, farelerde endometriozis gelişimini durdurabilir.

Fareler üzerinde yapılmış olan bir araştırmada, kalori alımının azaltılması ile endometriozis gelişiminin durdurulabileceği ortaya konuldu. Bu durum lezyonlar oluştuktan, endometriozis başladıktan sonra da sağlanabilmektedir. Alınan besinler veya taklit edici ilaç alımlarıyla alınan kalorinin kısıtlanması ile aynı etki sağlanabilir.

Birçok araştırma, belirli bir besin eksikliğine neden olmadan kalori alımının %30 ile %40 oranında azaltılmasıyla, uzun dönemde tümör gelişimi ve yayılımının azaldığını ve yaşa bağlı hastalıkların başlangıcını ve ilerlemesinin azaldığını farklı hayvan türlerinde kanıtlamıştır.

Ancak kalori alımının azaltılmasının, endometriozis üzerindeki etkisi daha önce çalışılmamıştır. Bu araştırmada Çin’den bilim adamları kalori alımının kısıtlanmasının endometriozisin ertelenmesi veya önlenebilmesi üzerinde bir etkisinin olup olmayacağını görmek için fareler üzerinde iki deney gerçekleştirmişlerdir.

Yapılan ilk deneyde 20 fare iki gruba bölündü. İlk gruptaki farelerin istediği kadar yemesine izin verilirken 2. gruptaki farelerin ilk gruptaki farelere oranla aldıkları kalori oranı %30 düşürüldü. Iki hafta sonra iki grupta da endometriozise neden olundu. İki hafta daha sonra hayvanların endometriotik odakları incelendi.

İkinci deneyde ise araştırmacılar 20 farede daha endometriozise neden olduktan iki hafta sonra kalori alımını kısıtladılar. Dört haftalık takip sonrası hayvanların endometriotik odaklarını incelediler.

Araştırmacılar kalori kısıtlanmasına endometriozise neden olmadan önce başlanan farelerde %88.5, endometriozise neden olunduktan sonra başlanan farelerde ise %93 lezyonlarda azalma izledi.

Araştırmacılar ayrıca kalori kısıtlamasının otofajiyi arttırdığını izledi. Otofaji ise vücudun birikintilerini temizlemesidir. Aksine endometriozisle ilişkili hücre bölünmesi, yeni damar oluşumu (anjiyogenez), steroid yapımı, lezyonlardaki fibrozis ve skar oluşumu gibi tüm durumları ise azalmıştır.

Araştırmacılar “…endometriozise neden olmadan önce de sonra da yapılan kalori kısıtlaması ile hem endometriotik odaklar hem de fibrogenez farklı mekanizmalarla anlamlı olarak azalmıştır.” dedi. “Endometriozisin gelişmesinde hayat tarzının önemi hakkında mevcut çok az çalışma bulunmaktadır ve umarım bizim araştırmamız da bu bölgede yapılacak olan araştırma saysını arttırır” dediler.

Sonuçlar “Reproductive Sciences” adlı dergide yayınlanmıştır.

Kaynak Site: endonews.com
Çeviren: Dr. Elif Göknur TOPÇU

Klinik Haberler
D Vitamini ve Endometriozis Arasında İlişki Bulunmadı

Serum 25 hidroksivitamin D seviyeleri ve endometriozis: Vaka-kontrol çalışmasının sonuçları

Daha önceden D vitamininin endometriozis progresyonunda rol oynadığı düşünülmekteydi, ancak yakın zamanda yapılan bir çalışmada aksi yönde kanıt bulunmuştur.

ANAHTAR NOKTALAR

Vurgu:

  • Araştırmacılar, D vitamini ve endometriozis gelişimi arasındaki ilişkiyi aydınlatmak
  • Bu ilişkiyi, endometriozisi olan ve endometriozisi olmayan katılımcılarda 25-hidroksivitamin D [25 (OH) D] serum düzeylerine bakarak analiz ettiler.

Önemi:

  • Endometriozis, kronik enflamasyon durumundan sorumlu olabilen immün sistemin disfonksiyonunu içeren multifaktöriyel bir hastalıktır.
  • D vitamininin immünomodülatör, antiinflamatuar ve antiproliferatif özellikleri, bu prohormonun endometriozis patogenezinde muhtemel fonksiyonu için temel oluşturabilir.

Ne yapıldı?

  • 217 vaka katılımcısı, cerrahi veya cerrahi olmayan endometriozis tanısı olan kadınları içermektedir. Bu katılımcılar daha sonra iki gruba ayrıldı: derin infiltran endometriozis (90) ve overyan endometrioma (çikolata kisti) (127). 217 kontrol katılımcısı, klinik veya cerrahi olarak endometriozis tanısı olmayan kadınlardı.
  • Tüm katılımcılar kan örnekleri verdi ve kemilüminesans teknolojisi 25 (OH) D seviyesini belirlemek için kullanıldı. Genel değerlendirmeyi oluşturan üç deney vardı.
  • Katılımcılardan ayrıca güneşe maruziyetlerini, fenotipik özelliklerini ve cilt fototipini analiz eden bir anket doldurmaları istenmiştir.

Anahtar sonuçlar:

  • Ortalama 25 (OH) D seviyeleri şöyleydi:
  • Endometriozisi olan kadınlar için 17.9 ng / mL [derin endometriozisli kadınlar için 18,7 ng / mL; overyan endometrioması olan kadınlar için 17.3 ng / mL]
  • Endometriozisi olmayan kadınlar için 18.4 ng / mL

 Endometriozis alt grupları eşleştirilmiş kontrolleri ile karşılaştırıldığında anlamlı farklılıklar yoktu.

  • Genel olarak, serum D vitamini seviyeleri ile endometriozis arasında bir ilişki olmadığı görünmektedir.

Araştırmanın kısıtlılıkları:

Araştırmacılar bir gıda anketi eksikliğini potansiyel bir sınırlama olarak kaydetmektedirler.

Araştırmacılar, bazı vakaların yanlışlıkla kontrol olarak sınıflandırılmış olabileceklerinden endişe etmektedirler.

Özet

Milan’da Universita` degli Studi, Ospedale Maggiore Policlinico’dan bir grup bilim adamı, Buggio ve ark., yakın zamanda “25-Hidroksivitamin D Serum Seviyeleri ve Endometriozis: Vaka-Kontrol Çalışmasının Sonuçları” başlıklı bir makaleyi “Reproductive Sciences” isimli dergide yayınladı. Yayın endometriozisi olan ve endometriozisi olmayan kadınlarda D vitamini düzeylerini analiz etmeyi amaçlamıştı, çünkü daha önceden bu prohormonun endometriozis hastalığının progresyonunda (ilerlemesinde) rolünün olabileceği düşünülmekteydi.

Endometriozis, kronik enflamasyon durumundan sorumlu olabilen immün sistemin disfonksiyonunu içeren multifaktöriyel bir hastalık olduğundan prohormon D vitamininin immünomodülatör, anti-enflamatuar ve antiproliferatif özelliklerinin, endometriozis patogenezinde olası bir fonksiyon için temel oluşturabilir.

Çalışma iki grup katılımcıdan oluşmaktadır: vakalar ve kontroller. Vaka grubunda endometriozis tanısı almış 217 kadın bulunmaktaydı. Endometriozis grubu daha sonra derin infiltran endometriozisli (90) ve overyan endometriomalı kadınlar (127) olarak ikiye ayrıldı. Kontrol grubunda endometriozisi olmayan 217 kadın vardı. Tüm katılımcıların verdikleri kan örnekleri kemilüminesans teknolojisine tabi tutuldu. Bu kit, araştırmacıların 25 (OH) D seviyelerini tespit etmelerine yardımcı oldu. Katılımcılardan ayrıca güneşe maruz kalma alışkanlıkları, cilt fototipleri ve fenotiplerini değerlendiren bir anket doldurmaları istenmiştir.

Sonuçlar, ortalama 25 (OH) D seviyesinin endometriozisli kadınlar için 17.9 ng / mL ve endometriozisi olmayan kadınlar için 18.4 ng / mL olduğunu göstermektedir.

Endometriozis alt gruplarının da eşleştirilmiş kontrollerine (kontrolleriyle karşılaştırıldığında) göre anlamlı farklılık göstermediği bulundu.

Sonuç olarak, bu çalışmada D vitamini düzeyleri ile endometriozis arasında anlamlı bir ilişki bulunmamıştır. Bu nedenle, D vitamininin aslında endometriozis hastalığının progresyonunda (ilerlemesinde) rol oynaması olası değildir.

Kaynak Site: endonews.com
Çeviren: Dr. Işık SÖZEN

Klinik Haberler
Endometriozis tedavisinde retinoik asit kullanımı

Yeni bir çalışma, A vitamini ile indüklenen Beclin-1 ekspresyonunun endometriotik yükü azaltmaya yardımcı olabileceğini ortaya koymaktadır.

ANAHTAR NOKTALAR

Vurgu: 

Retinoik asit, endometriotik lezyonlarda otofaji ve hücre ölümü düzenleyicisi Beclin-1’i uyarmaktadır.

Anahtar Sonuçlar:

Lu ve ark. retinoik asit tedavisinin, Beclin-1 indüksiyonu yoluyla otofajiye (hücresel geri dönüşüm veya yıkımın bir formuna) neden olduğunu göstermiştir. 

Bununla birlikte çalışmanın yazarları, retinoik asidin spesifik endometriozis formları üzerindeki etkisinin bilinmediğini ve daha fazla araştırmanın gerektiğini ifade etmektedir.

Ne yapıldı?

Burada, İtalya’da iki araştırmacı tarafından yayınlanan ve endometriotik implantların hacmini azaltmak için retinoik asidin kullanımını gösteren kısa bir yazıdan bahsedilmektedir.

 Çalışmanın Kısıtlılıkları:

Lu ve ark. tarafından bulunan sonuçların karşılaştırılması için daha fazla çalışma yapılması gerekmektedir.

ÖZET

Endometriozis, doğurganlık çağındaki kadınlarda kronik pelvik ağrının önde gelen nedenlerinden biridir. İnflamasyonu azaltmak, endometriotik odaklardaki büyümeyi azaltmak veya endometriotik hücreleri öldürmek için çeşitli ilaçlar araştırılmıştır. Retinoik asit (A vitamini), birçok durumun tedavisinde araştırılan moleküllerden biridir. Lu ve ark. Dali Üniversitesi Tıp Fakületesi’nden yayınladıkları, “Retinoik asit, Beclin-1’in up-regülasyonu yoluyla endometriotik stromal hücre büyümesini düzenler” başlıklı bir çalışma yayınlamıştır. Lu ve arkadaşları, retinoik asit tedavisinin, Beclin-1’in indüksiyonuna sebep olarak, buna bağlı hücre ölümü ve otofajiye (bir tür hücresel geri dönüşüm veya yıkım) yol açtığını göstermiştir.

Retinoik asidin endometriotik implantların gen ekspresyonu ve hormonal regülasyonunda rol oynayabileceğini açıklamışlardır. Ayrıca, Beclin-1 ekspresyonu ile daha ileri evre endometriozis arasında ters korelasyon olduğunu saptamışlardır (Genellikle Beclin-1 ekspresyonu ne kadar azsa, endometriozis evresi daha ileri).

Bu çalışmanın sonuçları umut verici olsa da, çalışmanın yazarları aşağıda belirtilen noktaların netleştirilmesi gerektiğini belirtmektedir:

Yazarlar, bu çalışmada belirtilen endometriotik hücrelerin hangi bölgeden kaynaklandığını bildirmemiştir. Endometriozis, peritoneal nodüller, over endometrioması (çikolata kisti) veya derin infiltre endometriozis nodülü olarak kendini gösterebilir. Retinoik asidin bu lezyon tipleri üzerindeki etkisini bilmek, kökene veya patogeneze ışık tutabilir.

  • Bu endometriotik lezyonlarda retinoik asitin üretildiği yerler.
  • Endometriozisli kadınlarda uzun süreli retinoik asit kullanımının potansiyel toksisiteleri.

Bu nedenle, endometriozisli kadınlarda retinoik asit kullanımı ile ilgili daha fazla araştırma gereklidir.

Kaynak Site: endonews.com
Çeviren: Dr. Ezgi DARICI

Klinik Haberler
Endometriozisin Preklinik Modellerinde Ginseng Bazlı Bileşiklerin Terapötik Potansiyeli

Endometriozis tedavisi için Ginseng bileşenleri

Vurgu:

  • Asya ülkelerinde ve Kuzey Amerika’da popüler bir bitki olan Ginseng (bir çeşit şifalı Çin bitkisi), esas olarak ginsenosidlerden oluşur. Bu makalede protopanaxadiol (PPD) olarak bilinen ginsenoside metabolitinin anti-endometriozis etkisi incelenmiştir.

Önemi:

  • Halen, endometriozis için mevcut ilaç tedavisi eksiktir. Bu çalışma, ginseng bazlı metabolitin, PPD’nin endometriozis için terapötik (tedavi edici) faydaya sahip olabileceğine dair kanıtlar sunmaktadır.

Ne Yapıldı?

  • Bu çalışmada, ektopik endometriyal stromal hücreler ve fare endometriozis modeli üzerinde ginseng, PPD, protopanaxatriol (PPT), ginsenoside-Rg3 (G-Rg3), ginsenoside-Rh2 (G-Rh2) ve esculentoside A’dan (EsA) türetilen bileşiklerin anti-endometriozis etkisini incelemiştir.
  • PPD ile indüklenen anti-endometriozis mekanizması, hücresel otofaji ve doğal öldürücü hücrelerin sitotoksik aktivitesini inceleyerek çalışıldı.

Veri

  • PPD, PPT, ginsenoside-Rg3 (G-Rg3), ginsenoside-Rh2 (G-Rh2) ve esculentoside A (EsA) bileşikleri, ektopik endometriyal stromal hücrelerin canlılığını azaltmıştır, bunlar içerisinde PPD en yüksek etkililiğe sahiptir.
  • PPD, protopteron reseptörü ekspresyonunu arttırdı ve ektopik endometriyal stromal hücrelerde östrojen reseptörü A’nın ekspresyonunu düşürdü.
  • PPD ektopik endometriyal stromal hücrelerde otofaji gelişmesini indükledi.
  • PPD ile tedavi edilen ektopik endometriyal stromal hücreler, doğal öldürücü hücrelerin sitotoksik aktivitesini arttırdı.
  • PPD, sıçan endometriozis modelindeki ektopik lezyonların büyümesini ve sayısını baskıladı.

 Çalışmanın Kısıtlılıkları

  • Hayvan modelindeki bileşiklerin güvenliği ve toksisitesi bildirilmemiştir.
  • Bileşik etkinliğini test etmek için sadece bir tip endometriozis hayvan modeli kullanılmıştır. Birden fazla hayvan modelinin dahil edilmesi daha bilgilendirici olabilir.

 Özet

Halen, endometriozisli kadınlar için ilaç seçenekleri (örn., progestinler, androjenler, gonadotropin salgılatıcı hormon (GnRH) agonistleri ve aromataz inhibitörleri) esasen östrojen seviyelerini azaltmaya odaklanmaktadır. Bununla birlikte, bu tedaviler sık tekrarlama ve yan etkileri nedeniyle düşük etkinlik gösterebilir. Bu nedenle, farklı etki mekanizmalarına dayanan daha etkili tedaviler geliştirmeye ihtiyaç vardır. Otofaji, hücresel organellerin ve makromoleküllerin doğal sekestrasyonuna aracılık ederek, hücresel bileşenlerin düzenli olarak parçalanmasına ve hücresel bileşenlerin geri dönüşümüne izin vererek regüle edilen bir hücresel mekanizmadır. Sağlıklı bir hücre için ayrılmaz bir süreçtir. Daha önce ektopik ve ötopik endometriumun düşük otofaji düzeyine sahip olduğu gösterilmiştir. Endometrioziste düşük otofaji, hücre ölümü kapasitesinden yoksun olan yüksek proliferatif hücrelere yol açabilir. Bu nedenle, otofajinin desteklenmesi, anti-endometriozis aktivitesini arttırmak için yararlı bir yöntem olabilir. Ginseng, Asya ülkelerinde ve Kuzey Amerika’da yaygın olarak kullanılan geleneksel bir bitkidir. Esas olarak ginsenosidler (örneğin ginsenoside-Rg3 (G-Rg3) ve ginsenoside Rh2 (G-Rh2)) ve iki ginsenoside metaboliti, protopanaxadiol (PPD) ve protopanaxatriol (PPT) içerir. Önceden bunlar antitümör, antioksidan, immüno-modülatör ve anti-enflamatuar etkiler gibi farmasötik aktiviteler ile ilişkilendirilmiştir. Bununla birlikte, bu ginseng bileşenlerinin endometrioziste kullanımı incelenmemiştir. Çin Obstetri ve Jinekoloji Hastanesi, Reprodüktif İmmünoloji Laboratuvarı’ndan Zhang ve ark.’nın ginsenosidlerin ve metabolitlerinin anti-endometriozis aktivitesini araştırdığı bu çalışma, Cell Death & Disease dergisinde yayınlanmıştır. Özellikle, yazarlar bu bileşiklerin ektopik endometriyal stromal hücrelerde otofaji ve östrojen reseptör  A seviyesini regüle etmesini incelemişlerdir. Yazarlar, hücre modeli (ektopik endometriyal stromal hücreler) kullanarak, PPD, PPT, ginsenoside-Rg3 (G-Rg3), ginsenoside-Rh2 (G-Rh2) ve esculentoside A (EsA) bileşiklerinin hücrelerin yaşayabilirliğinde önemli azalmaya neden olduğunu bulmuşlardır, özellikle PPD metabolitinde yüksek aktivite gözlenmiştir. İntraperitoneal endometriozisli BALB / C fareleri kullanılarak yapılan hayvan modeli çalışmaları, yine PPD’nin yaygınlık derecesini azalttığını ve ektopik lezyonların büyümesini baskıladığını ileri sürmüştür. PPD’nin etki mekanizması göz önüne alındığında, bu bileşik doğal öldürücü hücrelerin otofaji ve artmış sitotoksik aktivitesini indükleyerek, hücre modelindeki östrojen reseptörü A’nın ekspresyonunu azaltmıştır. Bu nedenle, sonuçlar PPD’nin endometriozis için potansiyel bir terapötik olduğunu düşündürmektedir. Preklinik çalışma nedeniyle, bu çalışmanın bazı sınırlamaları vardır. PPD’nin hücrelerdeki ve farelerdeki etkinliği, insandaki etki ile doğrudan ilişkili olamaz. Saf PPD bileşiğinin insanda kullanılmasının güvenli olup olmadığı da açık değildir. Bu makalede hayvan modelinde yan etki çalışmaları rapor edilmemiştir. Yeni terapötik araştırmaların test edilmesinde hayvansal modelin uyarlanabilirliği her zaman önemlidir. Bu çalışmada sadece bir tür hayvan modeli kullanıldığından, tam etkili olduğu sonucu çıkarılamaz. Bununla birlikte, bu çalışma, endometriozis tedavisi için PPD’nin potansiyel gelişimini göstermektedir, ancak insandaki olumsuz etki ve etkinlik profillerini konfirme etmek için klinik çalışmalar gerekmektedir.

Kaynak Site: endonews.com
Çeviren: Dr. Nazlı Aylin Vural

Klinik Haberler
Endometriozis Gelişimi ve Diyet Alışkanlıkları

Endometriozis gelişimi ve diyetsel yüksek yağ tüketimi arasında bağlantı vardır.

Anahtar Noktalar

Vurgu

Endometriozis östrojen bağımlı kronik bir hastalıktır ve diyet alışkanlıkları ile açıkca ilişkilidir

Önemi

Balık, kabuklu deniz hayvanları veya yumurtasının tüketimi başka kronik hastalıklarda olduğu gibi endometriozis gelişim riskini de azaltmakta iken, işlenmiş veya işlenmemiş kırmızı et tüketimi ise endometriozis gelişimine yol açan majör faktörlerden biridir.

Ne Yapıldı?

Yamamato ve arkadaşları tarafından yayımlanan çalışmayı değerlendiren bu yazıda kadınların diyet alışkanlıklarının endometriozis gelişimi üzerindeki etkisi tartışıldı. Bu çalışma, yüksek oranda yağlı diyetin endometriozis gelişimine ve hastalığın güçlü bir şekilde ortaya çıkarak ilerlemesine negatif etkisini desteklemektedir.

Çalışma, endometriozis tanısı laparoskopi ile konmuş 3800 premenopozal kadın üzerinde, diyet alışkanlıkları porsiyonların büyüklüğüne ve alım sıklığına göre değerlendirilerek yapılmıştır.

Veriler

  • İşlenmiş ya da işlenmemiş kırmızı et tüketimi endometriozis gelişimine yol açan en önemli faktörlerden biri iken balık ya da deniz ürünleri tüketimi, tip 2 diyabet gibi birçok kronik hastalıkta da olduğu gibi endometriozis gelişimini azalttığı görülmüştür.
  • Yağlı diyet ve endometriozis gelişimi arasındaki ilişkiyi açıklayan muhtemel mekanizma kırmızı ette bol miktarda hem demirinin kırmızı et tüketiminin olumsuz etkilerinden sorumlu olmasıdır. Hem demiri ayrıca oksidatif stres ve DNA hasarına yol açarak da endometriozis gelişimine katkıda bulunur.
  • Yüksek miktarda yağ tüketimi ile endometriozis gelişimi arasında korelasyon vardır (günde 2 veya daha fazla öğünde risk haftada 1 veya daha az öğüne göre daha fazladır).
  • Yüksek yağ içerikli diyetle beslenen kadınlar daha yüksek vücut kitle indeksine (BMI) sahip olmaya meyillidirler. Buna rağmen düşük BMI endometriozis için bir risk faktörüdür, bu durumda vücut kilo ve yağ kaybının hepatik metabolik gen ekspresyonunda kesintiye bağlı bir nedenden çok bir sonuç olabileceği düşünülmüştür.
  • Kırmızı et tüketimi ayrıca endometriozisli kadınlarda zaten yüksek olan endojen östrojen seviyelerini arttırabilir.
  • Çiftlik hayvanlarının ürünlerinde bulunan organik kirleticiler de endometriozis gelişimine katkıda bulunabilir.
  • Endometriozisli kadınlarda; enflamatuar, immün ve proliferatif yolakları yöneten barsak mikroplarının değiştiği düşünülmektedir. Bu değişimin primer kaynağı da diyettir.

Çalışmanın Güçlü Yanları

3800 premenopozal, endometriozis tanısı laparoskopi ile konulmuş kadını kapsayan geniş örneklem sayısı olması ve diyetsel alışkanlıkların porsiyon ölçüsüne ve tüketim sıklığına göre incelenmesi çalışmanın güçlü yanlarıdır.

Özet

Endometriozis, endometrial glandüler ve stromal dokunun uterin kavite dışında bulunması olarak tanımlanan kronik bir hastalıktır. Genel popülasyondaki prevalansı yaklaşık %10’dur. Endometriozis infertilite, pelvik ağrı, over ve diğer kanserlerin oluşum riskinin artmasıyla ilişkilidir.

Hastalığın erken dönemde asemptomatik olmasından ötürü klinik tanıda gecikme olduğu bildirilmiştir. Bazı tedavi stratejileri bulunmakla birlikte açıklanamayan etyopatolojiye bağlı olarak hastalığa yaklaşımda kesin bir konsensus sağlanamamıştır. Amerika’dan bir grup bilim insanı olan Simmen ve arkadaşları “Annals of Translational Medicine” isimli dergide “ Kırmızı görmek: diyet ve endometriozis riski” başlıklı bir çalışma yayımlamışlardır.

Bu yazarlar, endometriozis gelişiminde diyet alışkanlıklarının etkisini ortaya koymayı amaçlamışlardır. Yağlı diyetin yüksek tüketiminin endometriozis risk faktörlerinden biri olarak kabul edildiğini özetlemişlerdir. Porsiyonların büyüklüğü ve tüketim sıklığı da endometriozis gelişimine katkı sağlayan faktörlerdir.

“Endometriozisin çok yönlü doğası belki de diyette uygulanacak basit değişiklikler ile yönetilebilir ve üreme çağındaki kadınlara kronik hastalığın önlenmesi için beslenme alışkanlıklarını yeniden değerlendirmede etkili bir örnek sunabilir.” diye de eklemişlerdir.

Kaynak Site: endonews.com
Çeviren: Dr. Hümeyra Özkaya

Klinik Haberler
Takviye Gıdalar (Nutrasötik) Endometriozis Ağrısında Faydalı Olabilir

Özet

Endometriozis hastalarında dismenore (ağrılı adet görme) ve kronik pelvik (kasık) ağrı önemli oranda görülmektedir. Antiinflamatuar ilaçlar ve diyet dahil yaşam değişiklikleri bu bağlamda entegre bir yaklaşım oluşturur fakat ilaçlar yalnızca kısa süreli olarak kullanılabilir. Bu amaçla antiinflamatuar özelliklere sahip doğal maddeler etkili olabilir.

İtalyan hekimler, bir yıl boyunca overyan endometriozis ve kronik pelvik ağrısı olan, yaşları 20 ile 39 arasında 60 kadında çok merkezli prospektif (ileriye dönük) bir çalışma yaptı. Sonuçları “Minerva Ginecologica” isimli dergide yayınlandı.

Tüm kadınlar altı ay boyunca günlük iki tablet dozunda,  400 mg alfa lipoik asit, 300 mg palmitoiletanolamid(PEA) ve 100 mg mür içeren bir ürün almıştır. Ultrasonografi ile takip edildi.  Tüm kadınlardan ağrı durumları ile ilgili bir anket doldurmaları istendi. Dismenore ve pelvik ağrı, semptomların günlerini belirten Analog Ağrı Skalası kullanılarak değerlendirildi.

Nutrasötik karışımı iyi tolere edildi. 60 katılımcı arasında herhangi bir sonlandırma girişimi olmadı.  Ultrasonografi ile ölçülen over endometriomaları (çikolata kistleri) stabildi (sebat etti). Kronik pelvik ağrı ve dismenore semptomları 3 ay sonrasında, disparoni (ağrılı cinsel ilişki) 6 ay sonrasında azalma göstermişti.

Bu prospektif çalışma, bu ürünlerin iyi tolere edilebilir ve etkin olduğunu hastalar üzerindeki homojen sonuçlar ile göstermiştir. Yine de placebo etkisi bileşeni tamamen göz ardı edilememiştir.

Lipoik asit, palmitoiletanolamid ve mür gibi nutrasötikler, endometriozis hastalarının tedavisinde önemli bir rol oynayabilir.

Kaynak Site: endonews.com
Çeviren: Dr. Tuğba Buket ÇALIŞKAN

‹ Previous1234567Next ›Last »
Page 3 of 17


EndoMart

Derneğimiz; hastaları, hasta yakınlarını, toplumu, hekimleri Endometriozis ve onun yol açtığı rahatsızlıklarla ilgili bilgilendirmek amacıyla kuruldu. Üreme çağındaki Her 10 kadından birisinin hastalığı olan Endometriozis’in etkilerinin daha az olduğu bir gelecek için çalışmalar yürütüyoruz.
Detaylı Bilgi

Endometriozis ve Adenomyozis Derneği

www.endometriosisschool.com
Youtube Instagram Facebook Twitter Linkedin

Kütüphane

Toplantı Sunumları
Videolar
Dergiler
Makaleler
Kılavuzlar
Kitaplar
Bülten Arşivi

Bilimsel Kaynaklar

www.endometriosis.org
www.endometriosisassn.org
www.endometriosis-uk.org
www.endofound.org
www.endocenter.org
www.endometriosisfoundation.org
www.apendoalliance.org

Adres

Osmanağa Mah. Osmancık Sok. Betül Han No:9 D:4 Kadıköy, İstanbul
Telefon: +90 532 515 69 99
Email: info@endometriozisdernegi.org

Copyright 2021 - Endometriozis ve Adenomyozis Derneği.