• +90 532 515 69 99
  • info@endometriozisdernegi.org
Youtube Instagram Facebook Twitter Linkedin
  • Türkçe
  • English
Üyeler İçin
Hastalar İçin

Klinik Haberler

a:3:{s:6:"locale";s:5:"tr_TR";s:3:"rtl";i:0;s:9:"flag_code";s:2:"tr";}
Klinik Haberler
Endometrioziste Genetik Yatkınlık

Aday genler tam olarak tanımlanmamış olsa da, genetik faktörler endometriozisin etyopatogenezinde rol oynar.

Anahtar Noktalar

  • Her ne kadar endometriozisin altında yatan mekanizma açıkça anlaşılmasa da, genetik ve immünolojik faktörler de dahil olmak üzere çok faktörlü etkileşimlerin ortaya çıkması yaygın olarak kabul edilmektedir.

Önemi

  • Endometriozisin patogenezinde rol oynayan genetik nedenlerin son teknolojik gelişmelerle anlaşılması, hastalığın erken tanı ve tedavisine olanak sağlayacaktır.

Ne yapıldı?

  • Bu derleme endometriozisin altında yatan genetik nedenleri araştıran çalışmaları özetlemektedir.
  • 1980 ve 2018 yılları arasında yayınlanan inceleme, gözlem, kohort ve vaka kontrol çalışmaları dahil olmak üzere yayınlanmış tüm literatürler, MEDLINE veri tabanının çevrimiçi olarak aranması ve ilgili yayınların manuel olarak araştırılmasıyla değerlendirildi.

Anahtar Sonuçlar:

  • Endometrioziste genetik yatkınlığa dair ilk çalışma 1980 yılında Simpson ve ark. tarafından gerçekleştirilmiştir. 123 endometriozisli kadın değerlendirildiğinde birinci derece akrabaların kontrol grubuna göre %6.9’unun daha fazla etkilendiği bulundu.
  • Hadfield, ikiz çalışmalarında ikizlerde endometriozisin aynı şiddet ile teşhis edildiğini gösterdi. Treolar ve ark. monozigotik ve dizotik ikizler arasındaki uyum oranının 2:1 ve kız kardeşlerin endometriozis için genetik risk oranının 2.34 olduğunu göstermiştir.
  • Endometriozis etiyopatogenezinde rol oynayan aday genler, steroidogenez, cinsiyet hormonu reseptör aktivitesi, inflamasyon bağışıklık tepkisi, doku yeniden şekillenmesi, yeni damar yapımı, metabolizma düzenlenmesi ve DNA replasmanının moleküler değişimleriyle ilgilidir.
  • Östrojen ve progesteron reseptör-ligand sinyalindeki polimorfizm bozulması ve progesterone karşı doku hassasiyetinin değişmesinin hormonal dengeyi bozduğu ve östrojenik aktiviteyi arttırdığı gösterilmiştir.
  • Dönüştürücü büyüme faktörü beta 1’i (TGFβ1) ve tümör nekroz faktörü alfa’yı da (TNFa) içeren sitokin polimorfizmleri, endometriozis patogenezinde enflamatuar cevap değişikliklerinin mevcut olduğunu gösterdi.
  • Semino ve diğerleri ektopik endometriyotik hücrelerin, daha fazla sınıf I majör histo-uyumluluk kompleksi (MHC) moleküllerini (HLA sistemi) eksprese ettiğini ve böylece doğal katil (NK) hücre aracılı ölümü önleyerek endometrioziste daha uzun sağkalımla sonuçlandığını gösterdi.
  • Yeni damar oluşumu ve doku yeniden modellenmesi açısından, diğer patogenetik mekanizmalar; Vasküler endotel büyüme faktörü (VEGF) ve endotel büyüme faktörü reseptörü (EGFR) yeni damar oluşumunu düzenleme, doku yeniden modellenmesi ve hücre proliferasyonunda rol oynar.
  • Endometriozis gelişimi ile oksidatif stres arasındaki ilişki DNA onarımındaki genetik polimorfizm ile açıklanmıştır.
  • Öte yandan başlangıç patojenik hipotezi olmadan belirli bir gen veya bölgeyi önceden seçmeden, aile bağı analizi, genom çapında ilişkilendirme çalışmaları (GWAS) ve yeni nesil sekanaslama çalışmalarını (NGS) içeren “hipotezsiz” yaklaşım bulunmaktadır.
  • Belirli bir hastalığın ailesel toplanmasına yol açan nadir değişken genleri tespit etmeyi amaçlayan aile bağlantı çalışmaları, 10q26 ve 20p1330 kromozom bölgeleri ile güçlü bir bağlantı göstermiştir.
  • GWAS’lar, hastalık riski ile ilişkili genel popülasyonda ortak genetik varyantları tanımlar. Uluslararası Endogene Konsorsiyumu (IEC) düzenlene ilk (2010) ve ikinci GWAS (2011) özellikle SNP’lerle özellikle evre III-IV endometriozis arasında önemli bir ilişki tanımlanmıştır.
  • Bununla birlikte, endometriozis ile ilişkili spesifik genler henüz GWAS kullanılarak tanımlanmamıştır.

ÖZET

Endometriozis, özellikle üreme çağındaki kadınlarda karşılaşılan östrojen bağımlı bir jinekolojik hastalıktır. Endometriozis malign bir hastalık olmamasına rağmen, ektopik endometrial dokunun kendi etrafında oluşturduğu inflamasyon nedeniyle semptomları hafif ila şiddetli arasında değişir.

Kesin etiyopatogenetik mekanizma anlaşılmasa da birkaç mekanizma, genetik yatkınlığın varlığını desteklemektedir. Angioni liderliğindeki İtalya ve Yunanistan’dan bir grup bilim adamı, yakın zamanda “Gynecologic Endocrinology” adlı dergide “Endometriozis genetiği: kapsamlı bir derleme” başlıklı bir inceleme yayınladı. Yazarlar, 1980’den 2018’e kadar yayınlanan tüm inceleme, gözlem, kohort ve vaka kontrol çalışmalarını değerlendirerek endometriozis ve genetik arasındaki ilişkiyi gözden geçirmeyi amaçlamıştır.

Çalışmalar arasında bazı tutarsız ve çelişkili sonuçlar olsa da son teknolojik gelişmelere bağlı olarak, endometriozis ile genetik ilişki daha iyi anlaşılmış olabilir. Bazı aday genlerin endometriozisin etyopatogenezinde rol oynadığı tespit edilmiştir. Bununla birlikte, endometrioziste spesifik bir genetik risk belirlemek henüz mümkün değildir. Endometriozisin genetik yatkınlığını destekleyen ilk çalışma, 1980 yılında histolojik olarak doğrulanmış endometriozisli 123 kadını değerlendiren ve birinci derece akrabaların %6,9’unun kontrol grubuna göre daha fazla etkilendiğini tespit eden Simpson tarafından yayınlanmıştır.

İkiz çalışmalar, ikizlerde endometriozisin aynı şiddette gerçekleştiğini ortaya koymuştur. Genetik analizler, endometriozis etiyopatogenezinin, steroidogenezin, cinsiyet hormonu reseptör aktivitesinin, enflamasyonun, immün tepkinin, doku yeniden modellenmesinin, yeni damar oluşumunun metabolizma düzenlemesinin ve DNA onarımının moleküler değişiklikleriyle ilgili olduğunu gösterdi. Progesterona karşı değişmiş doku hassasiyetine sebep olan östrojen ve progesteron reseptör-ligand sinyallerindeki bozulmanın sebebi, östrojenik aktiviteyi artırmak için oluşan hormonal denge değişikliğidir.

Dönüştürücü büyüme faktörü beta 1’i (TGFβ1) ve tümör nekroz faktörü alfa’yı da (TNFa) içeren sitokin polimorfizmleri gibi inflamatuar cevap değişiklikleri endometriozis patogenezinde yer almaktadır. Ektopik endometriyotik hücrelerin, daha fazla sınıf I majör histo-uyumluluk kompleksi (MHC) moleküllerini (HLA sistemi) eksprese etmesi endometrioziste sağ kalımı arttıran doğal katil hücre aracılı ölümlerini engellemektedir. Araştırmacılar “Genetikteki hızlı teknolojik gelişmeler, patogenezin moleküler mekanizmalarını kavramak adına endometriozisin gelişimini ve süreğenliğini anlamak ve bu oldukça zayıflatıcı hastalıkta yeni bir terapötik hedef için arama anahtarını belirlemek anlamında kapıları açabilir’’ diye ekledi.

Kaynak Site: endonews.com
Çeviren: Dr. Ali İhsan NERGİZ

Klinik Haberler
Endometriozis Hastalarının Düşük Vücut Kütle İndeksi ve Vücut Yağ Oranına Sahip Olmalarının Nedeni

Endometriozisli hastaların yağ hücreleri, azalmış nükleer RNA ekspresyonu ve düşük çoğalma kapasitesi gösterdi.

Anahtar Noktalar

Önemli Başlıklar

  • • Azalmış adiposit kök hücre düzeyi ve adiposit gen ekspresyonlarında miRNA aracılı değişiklikler, endometriozisli hastalardaki metabolik değişiklikler ve düşük vücut kütle indeksi (VKİ) düzeylerine katkıda bulunuyor olabilir.

Önemi

  • • Endometriozisli hastalardaki düşük BMI düzeyi ve metabolik değişiklikler, bu hastalardaki azalmış adiposit kök hüce düzeyi ile açıklanabilir.

Ne yapıldı

  • Çalışma için endometriozis hastalığı olan veya olmayan hastalardan cilt altı yağ dokusu örneği toplandı.

Anahtar Sonuçlar

  • Endometriozisli hastalarda, adiposit gen ekspresyon düzeyini etkileyen değişmiş dolaşımsal miRNA’lar bulundu ve bu durum hastalıktaki bozulmuş yağ metabolizmasının mekanizması olabilir.
  • Endometriozisli hastaların yağ hücrelerinin azalmış çoğalma kapasitesine sahip oldukları tespit edildi. Let-7b (miRNA) ile transfekte edilmiş yağ hücreleri de azalmış nükleer RNA ekspresyonu ve çoğalma gösterdi.
  • Endometriozisi olmayan hastalardan elde edilen adipositlerin büyük çoğunluğu in-vitro kültür ortamında çoğalmaya devam ederken, endometriozisli hastalardan elde edilen adipositler çoğalma gösteremedi.
  • Fare yağ dokusu FACS analizlerinde endometriozis olmayan gruptaki farelerin viseral (organlara ait) ve cilt altı yağ dokusunda anlamlı miktarda daha fazla adiposit kök hücresinin bulunduğu gösterildi.
  • Endometriozis modeli oluşturulmuş farelerde ise adiposit kök hücre miktarı azalmıştı.

Özet

Amerika Birleşik Devletleri, New Haven Şehri, Yale Üniversitesi, Kadın Hastalıkları ve Doğum Bölümü’nden Zolbin ve arkadaşları, endometriozisteki adiposit değişiklikleri üzerine gerçekleştirdikleri prospektif (ileriye dönük) kontrollü çalışmalarının sonuçlarını “Reproductive Biology and Endokrinology” isimli dergide yayınladılar.

Endometriozis, endometrial hücrelerin uterus dışında birikmesi ve çoğalma göstermesi ile karakterize ve kadınlarda infertilite (kısırlık) kadar pelvik (kasık) ağrıya neden olan jinekolojik bir hastalık olarak tanımlanabilir. Bu hastalık hakkında jinekolojik semptomlardan bağımsız bir bulguda cilt altı yağ atrofisi ve fibrozisi ile birlikte azalmış BMI ile karakterize lipid disfonksiyonudur. Yukarıda bahsedilen değişikliklerin patofizyolojisini açıklamak için şimdiye kadarki teorilerin yetersizliğine rağmen, kök hücre hareketliliğindeki değişim ilgi uyandırmaktadır.

MSC olarak adlandırılan mezenkimal stromal progenitor kök hücreler, olgun yağ hücrelerinin çevresinde bulunmaktadırlar ve miRNA’lar MSC’lerin adiposit hücrelere diferensiyasyonunun kontrolünde etkili olmaktadırlar. Endometriozis hastalarında bozulan yağ metabolizmasının nedenlerini araştırmak için, laparoskopi (kapalı operasyon) yapılan 20 endometriozis olan ve 20 endometriozis olmayan hastanın abdominal bölgesinden steril yağ örneği toplandı ve bu örneklerden hücre kültürü hazırlandı. Adipositler, leptin ve adipoq’un ana kaynağıdırlar, miRNA seviyelerini test etmede araştırıcılar çalışmak için Let-7b ve 343-3p ve onların mimiklerini seçtiler.

Araştırmanın ikinci basamağında endometriozisin kök hücre özelliklerini etkileyip etkilemediğini tespit etmek için 9 haftalık 6 dişi fareyi endometriozis oluşturmak için, benzer yaş grubunda 5 fareyi ise kontrol grubu olarak kullandılar. Yazarlar çalışma sonunda, bu hastalıkta yaygın olarak gözlenen metabolik değişiklikler ve düşük BMI’i açıklamada endometriozisli hastalarda anlamlı düzeyde adiposit değişikliklerinin varlığını tespit ettiklerini belirttiler.

Kaynak Site: endonews.com
Çeviren: Dr. Çağdaş ŞAHİN

Klinik Haberler
Melatonin Reseptörleri ve Endometrial Hücre Çoğalmasındaki Rolü

Ötopik endometrium ve endometriozis dokusu melatonin reseptörleri içerir.

Endometriozisi olan kadınlar, pelvik ağrı ve infetilite (kısırlık) gibi en yaygın semptomlar için tedavi talep ederler. Kapsamlı araştırmalara rağmen, kesin patofizyolojik mekanizması ve endometriozisin optimal yönetimi hala belirsizliğini korumaktadır. Endometriozis yönetimi ağrıyı gidermeyi, infertiliteyi iyileştirmeyi ve yaşam kalitesini artırmayı amaçlamalıdır.

            Mevcut tıbbi ve cerrahi tedavi seçenekleri, yan etkiler, maliyetler, tekrarlama riski ve gebe kalabilmenin üzerindeki etkiler gibi çeşitli sınırlamalara sahiptir. Endometriozis tedavisinde pineal bez tarafından üretilen bir hormon olan melatoninin faydası, hayvan deneylerinde gösterilmiştir.

Anahtar noktalar

Vurgu

  • İnsan ötopik endometriumunda, endometriomalarda (çikolata kistleri) ve peritoneal lezyonlarda melatonin reseptörlerinin varlığı ve endometrial epitel hücre çoğalmasında melatonin aktivitesinin kanıtı, melatoninin endometriozis tedavisinde iyi bir alternatif olabileceğini göstermektedir.

Önemi

  • Endometrial epitel hücre çoğalmasnda melatonin aktivitesinin gösterilmesi, melatoninin endometriozis yönetiminde umut olabileceğine işaret etmektedir.

Ne Yapıldı?

  • Tek merkezli bu temel bilim çalışması McMaster Üniversitesi Tıp Merkezi’nde yapıldı.
  • Endometriozis şüphesi, pelvik ağrı ve fertilite (doğurganlık) endişesi nedeniyle ameliyat geçiren 18 yaş üstü kadınlar dahil edildi.
  • Gebelik, malignite, enfeksiyon, sistemik otoimmün hastalık, adenomiyozis veya hormonal tedavi dışlanma nedenleriydi.
  • Adet döngüsü uzunluğu, son adet dönemi ve pelvik ağrı gibi demografik ve klinik özellikler kaydedildi.
  • Hepsi histopatolojik olarak doğrulanmış endometriozis, peritoneal endometriozis ve endometriozis olmayan kontrol grubu olarak üç kategori oluşturuldu.
  • Ötopic endometrium ve endometriotik lezyonlar immünohistokimya ile melatonin reseptörü durumu açısından değerlendirildi.

Ana Sonuçlar

  • Toplam 46 kadın [vaka grubunda 31 kadın (sadece endometrioma olan 20, sadece peritoneal endometriozis olan 11 hasta), kontrol grubunda 15 kadın] dahil edildi.
  • Gruplar arasında yaş ortalaması, kanama süresi, etnik köken, meslek ve sigara içme durumu açısından istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmadı.
  • Adet döngüsü boyunca epitel hücrelerinde melatonin reseptörlerinin ekspresyonu immünohistokimyasal boyama ile gösterilmiştir.
  • Melatonin reseptörleri 1A ve 1B mRNA, ağırlıklı olarak peritoneal endometriotik lezyonlarda eksprese edilirken; bu lezyonlar, endometriomalara ve ötopik endometriuma kıyasla önemli ölçüde azalmış MRIB protein ekspresyonunu eksprese etti.
  • 48 saatlik kültürden sonra, melatonin ve östradiol kombinasyonu, östradiol kaynaklı endometrial epitel hücre çoğalmasını önemli ölçüde arttırdı. Bununla birlikte, tek başına melatonin, bu kültür döneminden sonra endometrial epitel hücre çoğalmasını etkilememiştir.

Özet

            Endometriozisi olan kadınlar, pelvik ağrı ve infetilite (kısırlık) gibi en yaygın semptomlar için tedavi talep eder. Kapsamlı araştırmalara rağmen, kesin patofizyolojik mekanizması ve endometriozisin optimal yönetimi hala belirsizliğini korumaktadır. Endometriozis yönetimi ağrıyı gidermeyi, infertiliteyi iyileştirmeyi ve yaşam kalitesini artırmayı amaçlamalıdır.

            Endometriozis tedavisinde pineal bez tarafından üretilen bir hormon olan melatoninin faydası, hayvan deneylerinde gösterilmiştir.

            Yazarlar, melatoninin, endometriozis yönetiminde yardımcı olarak kullanılabileceğini öne sürdüler. ‘Melatonin tedavisi, test edilen tüm konsantrasyonlarda, östradiol kaynaklı endometrial epitel hücre çoğalmasını inhibe etti.’ diye de eklediler.

Kaynak Site: endonews.com
Çeviren: Dr. Ayşegül Mut

Klinik Haberler
Endometriozis Üzerine Kapsamlı Bir Literatür Derlemesi

Özellikleri

  • Hatalı programlanmış endometrial mezenkimal progenitör/kök hücreler, intrakaviter endometrium (rahim içini döşeyen) ve ekstrauterin (rahim dışındaki) endometriotik dokudaki altta yatan patolojik mekanizmadır.
  • Endometrial ve endometriotik epitel hücreleri, pelvik endometriozis veya yumurtalık kanseri oluşumuyla ilişkili olabilecek KRAS gibi birçok kanser mutasyonunu içerir.

Önemi

  • Endometriozis patofizyolojisi daha iyi anlaşıldığı için, uzun vadeli yumurtlamanın baskılanması gibi önleyici yaklaşımlar gelecekte önemli bir rol oynayabilir.

Burada ne yapıldı?

  • Endometriozis ile ilgili ayrıntılı bir literatür taraması yapılmıştır.

Anahtar noktalar

  • Östrojene bağımlı kronik enflamatuar süreçle karakterize kompleks bir sendrom olan endometriozis, adet kanamasının geriye akımının tekrarı ve dökülen endometrial dokuların hayatta kalmasından kaynaklanır.
  • Endometriotik stromal hücreler, toplu olarak östrojen bağımlı enflamasyona neden olan ve progesteron reseptörünün eksik ekspresyonuna neden olan GATA bağlayıcı faktör-6, steroidojenik faktör-1 ve östrojen reseptörü-beta gibi anahtar transkripsiyon faktörlerinin ekspresyonunu değiştiren spesifik epigenetik anormallikler gösterir.
  • Epigenetik olarak kusurlu stromal hücreler ile epitel hücrelerde mutasyona uğramış genler arasındaki etkileşimlerin endometriozis patogenezine nasıl katkıda bulunduğu bilinmemektedir.
  • Biyolojik süreçler endometriotik stromal ve epitel hücreleri ile ilgilidir. Bu süreçler apoptoz, kusurlu farklılaşma, iltihaplanma, proliferasyon, anjiyojenez, dokunun yeniden şekillenmesidir.
  • Endometriozis ile ilişkili pelvik ağrının yönetimi, yumurtlamanın baskılanmasını ve östrojen üretimini, siklooksijenaz inhibitörlerini ve pelvik lezyonların cerrahi olarak çıkarılmasını kapsar.

Özet

Bulun ve arkadaşları bu çalışmada endometriozisin temel biyolojik süreçlerinin yanı sıra tanım, olağandışı tıbbi özellikler, klinik olarak faydalı araştırma bulguları, prevalans ve dağılım, histopatoloji ve endometriozis mekanizmalarına da değinmektedir. Ek olarak, endometriozisin klinik yönetiminde, endometriozis ile ilişkili kısırlığın tedavisinde ve indüklenmiş pluripotent kök hücreler dahil olmak üzere ileri veya gelecekteki hücre bazlı tedavilerde yeniliklere değinilmiştir. Bu ayrıntılı inceleme makalesi yakın zamanda “Endocrine Reviews” adlı dergide yayınlanmıştır.

Kaynak Site: endonews.com
Çeviren: Dr. Işıl AYHAN

Klinik Haberler
Endometriozis Heterojenitesi

Özet

Bilim camiası endometriozisin genetik, klinik ve biyokimyasal açıdan ne kadar komplike olduğunu fark ettikçe veriye bağlı tedavi analizleri istatistiksel açıdan o derece komplike bir hal almaktadır.

Yakın zamanda endometriozis makroskopik açıdan heterojen bir hastalık olarak belirlenmiş olmakla beraber birçok farklı klinik semptom ile de kendini göstermektedir. Örnek olarak, bazı derin endometriozis lezyonlarında kanserle ilişkili mutasyonlar izlenmiştir. Genelde çoğu endometriozis lezyonunu östrojen etkisiyle büyürken bazı olgularda endometriozis menopozdan yıllar sonra ortaya çıkmaktadır.

‘Facts, Views & Vision in Obstetrics Gynaecology and Reproductive Health’ adl dergide yayınlanan Koninckx ve ark. tarafından yapılan bu çalışmada endometriozis gelişimi nesiller arası aktarılan büyük genetik ve epigenetik olaylara veya hücre bölünmesi sırasında oluşan hasarlara, oksidatif strese veya radyasyona bağlanmaktadır. Bu sebeple endometriozisin nedeni ve oluşumu aktif araştırma konusudur.

İşleri daha da zorlaştıran bir konu da medikal tedavi alan hastaların hepsinde ağrının azalması veya hastalığın ilerlemesinin önlenmesinde anlamlı sonuçlar elde edilememesidir. Bu sebeplerden ötürü yazarlar değişik popülasyonların endometriozis açısından yakından değerlendirilmesini endometriozisin klinik veya biyokimyasal verileri açısından kullanışlı olacağını belirtmektedirler.

Araştırmacılar, ‘benzer görünümlü endometriozis lezyonlarının klinik, enflamatuar, immünolojik, biyokimyasal, histokimyasal ve genetik-epigenetik heterojenitesi araştırma, tanı ve tedavi açısından zorluk oluşturmaktadır; yayınlarda endometriozis heterojenitesi ortalama, standart sapma ve p değerleri ve Bayezyan istatistiği yerine verilerin tek tek ve zaman içerisindeki değişimlerinin Scatchard plotları ile değerlendirilmesinin heterojen popülasyonlara daha uygun olduğu’ şeklinde bir sonuca varmışlardır.

Kaynak Site: endonews.com
Çeviren: Dr. Fitnat TOPBAŞ

Klinik Haberler
Klinikte Derin Endometriozis Teşhis ve Tanısı

Endometriozis teşhis ve tanısında hangi yöntemler kullanılmaktadır?

ÖZET

Bu derlemenin amacı derin infiltran endometriozis (DİE) tanısında transvajinal ultrasonografi (TVS) ve manyetik rezonans görüntüleme (MRG) gibi görüntüleme yöntemlerinin katkılarını değerlendirmektir. Endometriozis üreme çağındaki kadınların %10’unda görülen endometriyal dokunun rahmin dışında bulunmasından kaynaklanan bir hastalıktır. Hastalığın lokalizasyonu ve ağırlığına bağlı olarak belirtiler değişkenlik göstermektedir. İnfertiliteye (üreme problemleri) neden olabilmektedir. Endometriozisle ilişkili belirtileri olan hastalarda (dismenore (ağrılı adet dönemi), disparoni (ağrılı cinsel ilişki), dizüri (ağrılı işeme), diskezi (ağrılı dışkılama) ve kronik kasık ağrısı) fiziksel muayene bulgularının varlığından bağımsız TVS veya MRG gibi görüntüleme yöntemleri tedavi planlamasında kullanılmaktadır. Yazarın deneyimine göre endometrioziste fiziksel muayene bulguları tanı için yeterli olmayabilir. Günümüzde DİE tanısında altın standart cerrahi laparoskopi (kapalı operasyon) ve lezyonların histolojik değerlendirilmesidir.

TVS ile DİE’nin lokalizasyonu ve de lezyonların yaygınlığı peritonun, overlerin (yumurtalıkların) ve hidronefroz (genişleme) açısından böbreklerin (özellikle dizüri tarifleyen hastalarda) izlenmesiyle hızlı bir şekilde değerlendirilebilir. TVS ile endometriozisin değerlendirilmesinde değişik teknikler mevcuttur. Mesela sonovajinografi (SVG) yönteminde vajina çevresindeki lezyonların optimal izlenmesi için TVS ile birlikte vajen içerisine jel veya salin solüsyon uygulanmaktadır. Yakın zamanda SVG’nin tek başına TVS’ye göre sensitivite ve spesifisitesinin daha yüksek olduğu gözlenmiştir. Posterior pelvisin değerlendirilmesinde hem TVS’nin hem de rektoskopik sonografinin (RES) rektovajinal septum lezyonlarının ekarte edilmesinde sınırlı görüntü sağladıkları tespit edilmiştir. Fakat, her iki yöntemin de (TVS ve RES) rektosigmoid endometriozis tanısında yeterli olduğu belirtilmiştir.

MRG, genellikle TVS’de endometriozis lezyonlarının varlığından şüphelenildiği zaman veya bazen de preoperatif olarak yapılmaktadır. DİE T1 veya T2 ağırlıklı MR görüntülerinde hipointens alanlar veya hiperintens fokuslar olarak izlenen doku implantlarının varlığı ile tanımlanır. Uterosakral ligamentler MRG ile TVS ve RES’e göre daha iyi değerlendirilebilmektedir. Mesane (idrar kesesi) gibi ön organların değerlendirilmesinde de MRG yararlı bir yöntemdir.

Gelecekte şüpheli endometriozis lezyonlarının histolojik değerlendirilmesinin de eklenmesiyle endometriozis lezyonlarının klinik tanı ve yönetiminde değişiklikler olacaktır. Görüntüleme yöntemleri, laparoskopik ve histolojik değerlendirmeyle eşdeğer seviyeye getirilebilmek için geliştirilmektedir.

Kaynak Site: http://www.endonews.com
Çeviren: Dr. Fitnat Topbaş

Klinik Haberler
Rektal/Rektosigmoid Derin Endometrioziste “Kayma Bulgusu” ve/veya Barsakların Doğrudan Görüntülenmesinin Tanı Koydurucu Değeri

Derin endometriozis; rektum/rektosigmoid kolon, uterosakral ligament, rektovajinal septum, vajina ve/veya mesanede 5 mm ve üzeri endometriyal subperitoneal implantların bulunması durumudur. Ameliyat öncesi taramada en sık kullanılan görüntüleme metodları transvajinal ultrason (TVS) ve manyetik rezonans görüntüleme (MR)’dir.

Transvajinal ultrason ile görülen “kayma işareti” daha önceki yayınlarda tanımlanmış ve endometriozisten şüphelenilen kadınlarda Douglas poşunun oblitere olmasının (kapanmasının) öngörüsünde kullanılmıştır. Nodül varlığını belirlemek için transvajinal ultrason ile barsakların doğrudan görüntülenmesi ise bir diğer yöntemdir.

Avustralya ve Birleşik Krallık’tan bir grup bilim insanı olan Reid ve arkadaşları “Acta Obstetricia et Gynecologica Scandinavica” adlı dergide “Rektal/rektosigmoid derin endometriozisi belirlemede en iyi ultrasonografik görüntüleme metodu: Transvajinal ultrason kullanılarak bakılan “kayma işareti”, doğrudan görüntüleme veya ikisi birden?” başlıklı bir makale yayınlamışlardır. Yazarlar, rektal/rektosigmoid endometriozisin ameliyat öncesi değerlendirilmesinde en doğru görüntüleme metodunu (transvajinal ultrason kullanılarak “kayma işareti” veya barsakların doğrudan görüntülenmesi veya iki tekniğin kombine edilmesi) araştırmışlardır.

Kriterlere uyan 410 kadın çalışmaya dahil edilmiş ve laparoskopik müdahaleden (kapalı operasyon) önce tüm hastalardan detaylı hikayeleri alınmış, fizik muayene ve transvajinal ultrason görüntüleme yapılmıştır. Uterus (rahim) ve överler (yumurtalıklar) pozisyonuna, boyutuna, hareket edebilirliğine ve patolojik bulgularına göre değerlendirilmiştir. Douglas poşu ise gerçek zamanlı ultrasonda tespit edilen “kayma işareti”ne göre değerlendirilmiştir. Barsak endometriozisinin kesin tanısı, çıkarılan en az bir rektal/rektosigmoid nodülün histopatolojik incelenmesi veya rektal/rektosigmoid subperitoneal nodülün görüntülenmesi ya da palpe edilmesi veya Douglas poşunun tamamen kapandığının görülmesi ile konmuştur. 376 kadına (%91) planlandığı gibi transvajinal ultrason ile tam bir değerlendirme ve laparoskopik cerrahi yapılmıştır.

Bu çalışmanın sonuçlarına göre, rektal/rektosigmoid derin endometriozisin cerrahi öncesi değerlendirilmesinde spesifisitesi (özgüllük) ve pozitif prediktif (öngörü) değeri en yüksek olan metodun kayma işaretinin izlenmemesi ile beraber rektal/rektosigmoid nodüllerin doğrudan görüntülenmesi olan kombine teknik olduğu sonucuna varılmıştır.

Kaynak Site: endonews.com
Çeviren: Dr. Hümeyra ÖZKAYA

Klinik Haberler
Transvajinal Ultrason ile “Rektosigmoid Endometriozis” Tanısında Barsak Hazırlığı Gerekli mi?

Barsak hazırlığı, rektosigmoid endometrioziste transvajinal ultrasonun tanısal doğruluğunu arttırmıyor.

Rektosigmoid endometriozis derin endometriozisin ciddi bir şeklidir. Rektosigmoid endometriozisli kadınlar, kabızlık, ishal, barsak krampları, karın şişkinliği, eksik boşaltma hissi, adet döneminde mukuslu ve kanlı pasaj dışkılama gibi çeşitli barsak şikayetleri yaşarlar.

Transvajinal ultrason (TVUSG), rektosigmoid endometriozisin saptanması için ilk basamak tanı yöntemidir. İnvazif olmayan bu yöntem, rektal endoskopik sonografi, manyetik rezonans görüntüleme (MRI) gibi diğer yöntemlere göre daha kolay tolere edilebilir. Bazı klinisyenler rektosigmoid endometriozis tanısında performansı artırmak için TVUSG’den önce barsak hazırlığını tercih ederler.

İtalya’dan bir grup bilimadamı olan Ferrero ve arkadaşları, Obstetri ve Jinekolojide Ultrason dergisinde “Rektosigmoid endometriozis tanısında barsak hazırlığı olanlarda ve olmayanlarda transvaginal ultrasonografi: prospektif çalışma” başlıklı bir çalışma yayınladı. Yazarlar, rektosigmoid endometriozis tanısında TVUSG’den önce barsak hazırlığının yararının olup olmadığını araştırdılar.

Ağrı belirtileri ve/veya endometriozis şüphesi nedeniyle üçüncül merkeze başvuran 262 hasta prospektif çalışmaya dahil edildi. Tüm hastalar ilk muayenede barsak hazırlığı olmadan endometriozis ultrasonografik tanısında deneyimli bir jinekolog tarafından yapılan TVSUSG ile değerlendirildi. Daha sonra hastalar ilk muayeneden 1 hafta ila 3 ay sonra barsak hazırlığı yapılarak başka bir deneyimli jinekolog tarafından yapılan TVUSG için ikinci bir muayeneye çağrıldı. Her ikisinin de hastanın vajinal muayenelerinde barsak hazırlığı konusunda fikirleri yoktu ve sadece klinik öykülerinden haberdar edilmişlerdi. Rektosigmoid bölgede bulunan tüm görünür endometriotik lezyonlar, laparoskopik cerrahi sırasında aşağıdaki tekniklerden biri ile kesilmiştir: traşlama, disk şeklinde veya segmental rezeksiyon.

Kesin tanı, laparoskopik cerrahi ile eksize edilen örneklerin histopatolojik incelemesi ile konuldu. Rektosigmoid endometriozis tanısında, barsak hazırlığı olan veya olmayanlarda yapılan TVUSG’nin tanısal doğruluk açısından anlamlı bir fark oluşturmadığını buldular.

Yazarlar, rektosigmoid endometriozis şüphesi olan kadınların barsak hazırlığı yapılmadan TVUSG ile değerlendirilebileceğini vurguladılar. “Barsak hazırlığı rektosigmoid endometriozis tanısında ek yarar sağlamaz” diye ekleme yaptılar.

Çalışmanın Kısıtlılıkları

Çalışma, yüksek oranda rektosigmoid endometriozis olan bir toplulukta gerçekleştirildi. Hastayı deneyimli sonograflar değerlendirdi, barsak hazırlığı daha az deneyimli ellerde TVUGS’nin tanısal performansını değiştirebilir. Cerrahlar, hastaların ultrasonografik bulguları hakkında fikir sahibiydi. Tüm kadınlar hormonal tedavi seçeneklerine dirençliydi. Bu nedenle, cerrahi tedavi gerektirmeyen hastalara çalışma sonuçları uygulanamaz.

Kaynak Site: endonews.com
Çeviren: Dr. Ayşegül Mut

Klinik Haberler
Ekstragenital Endometriozis ve Ultrason

Kontrastlı ultrason (K-US), intestinal (bağırsak) endometriozisin erken teşhisinde yardımcı olan etkili, girişimsel olmayan bir görüntüleme tekniğidir. Radyasyona maruz bırakmaz.

Özet

            Literatürde endometriozis değerlendirilmesinde K-US kullanımı hakkında az sayıda rapor vardır.

            Ekstragenital endometriozis nadirdir (endometriozisli kadınların %8-12’si) ve en sık gastrointestinal (sindirim) ve idrar yolu olmak üzere tüm organları tutabilir.

Gastrointestinal sistemde en sık tutulan bölge rektosigmoid bileşkedir, bunu ileum ve apendiks takip eder. Kabızlık, gastrointestinal kanama, bulantı, kusma, kramp benzeri karın ağrısı, diyare ve pelvik ağrı gibi çeşitli belirtiler ile başvuran hastalarda, bağırsak endometriozisi düşünülmelidir. Bağırsak endometriozisli hastaların çoğunluğu laparoskopi veya laparotomi ile teşhis edilir.

Dong ve arkadaşları, histopatolojik olarak kanıtlanmış 3 ekstragenital (sigmoid kolon, pankreas, mesane arka duvarı) endometriozis vakasını bildirdiler ve ilgili literatürü gözden geçirdiler. Makaleleri ‘Ultrasonografi Dergisi’nde yayınlandı .

            Bağırsak endometriozisli hastada, K-US ve kontrastlı renkli doppler ultrasonografi arteryel ve venöz fazlarda hızlı ve heterojen bir şekilde gelişen bir lezyon gösterdi. Endorektal endoskopik ultrasonda kitlenin transmural bir uzantısı görüldü. Manyetik rezonans görüntüleme ile farklı bir bulgu eklenmedi.

            Pankreatik endometriozis vakasında, ultrason ve bilgisayarlı tomografi karnın solunda pankreas kuyruğu ile iştirakli kalın duvarlı multipl birleşik kistik lezyonlar saptandı. Pankreas parenkimi veya pankreas kanalında ne ultrasonda ne de bilgisayarlı tomografide başka anormallik görüldü.

            Mesane endometriozisli üçüncü hastada, ultrasonla tespit edilen mesane arka duvarında kas tabakasını infiltre eden hipoekoik lezyon izlendi. Manyetik rezonans görüntülemede, ektopik endometrial bezleri temsil eden, lezyonlar arası karakteristik 1-4 mm yüksek sinyal yoğunluğu olan hipointense nodüler lezyon saptandı.

            Halen, cerrahi öncesi değerlendirmede hangi görüntüleme tekniğinin en uygun yöntem olduğuna dair tartışmalar devam etmektedir. Endometriozis ayırıcı tanısında malign hastalıklar da bulunduğundan, tanıda yalnızca görüntüleme kullanılmamalıdır.

            Klinik şüphe, uygun görüntüleme ve histopatolojik inceleme için biyopsi ile daha yüksek mortaliteli geniş ameliyatlar önlenebilir. K-US, bağırsak endometriozisin erken teşhisini destekler.

 Çalışmanın Kısıtlılıkları:

  • K-US ile incelenen ekstragenital endometriozis olgu sayısının azlığıdır.

Kaynak Site: endonews.com
Çeviren: Dr. Ayşegül Mut

Klinik Haberler
Kolona (Kalın Bağırsak) Yerleşmiş Endometrioziste Cerrahi Tedavi

Bu çalışmada, geçmişte cerrahi tedavi almış derin infiltre (derine yerleşmiş) endometriozisli 8 hastanın tedavisinde yapılan kolonik segmental rezeksiyon (kalın barsağın lezyonlu bölümünün çıkartılması) ve lokal eksizyon (sadece lezyonların bölgesel olarak çıkarılması) uygulamalarının sonuçları ve bunların hayat kalitesi üzerine etkileri Anne Arundel Medical Center adlı merkezde karşılaştırılmıştır. 

8 hastaya da cerrahi öncesi tanı amaçlı karın ve pelvik MR (manyetik rezonans görüntüleme) ve BT (bilgisayarlı tomografi) görüntülemesi yapılmıştır. Cerrahi öncesi kolonoskopi (kalın barsağın kamera yardımı ile görüntülenmesi) sadece ciddi sindirim sistemi şikayetleri olan hastalara yapılmıştır. Ancak hastaya kolonik segmental rezeksiyon mu yoksa lokal eksizyon mu yapılacağının son kararı cerrahi başlangıcında yapılan tanı amaçlı laporoskopide (kapalı ameliyatta) yakın gözlem sonucu elde edilmiştir. Ciddi anlamda barsak invazyonu (barsak tutulumu) olan hastalarda lezyonla birlikte barsak bölümünün de çıkarılması tercih edilirken diğer hastalarda sadece lezyonun çıkarılıp geride kalan barsak duvarının tamiri yoluna gidilmiştir. Cerrahi tedavi sonuçları analiz edilmiştir ve tedavinin hastanın hayat kalitesi üzerindeki etkisinin fiziksel ve duygusal durum, ağrı azalması ve hastanın enerjisinin yerine gelmesi, semptomların gerilemesi  yönlerinden incelenmesi cerrahi sonrası yapılan anketlerle ortaya konmuştur.

Sonuçlarda, lokal eksizyon yapılan hastalarda, segmental barsak çıkarılması yapılan hastalara göre operasyon süresinin daha kısa olduğu, daha az kan kaybı, daha az hastanede kalış süresi olduğu gözlenmiştir. Cerrahi sonrası ortalama hasta takibi süresi lokal eksizyonlarda 18 gün iken hasarlı barsak kısımları çıkarılan hastalarda bu süre 151 gündür. Barsak çıkarımı yapılan hastalarda sürenin bu kadar uzun olması hastalığın yaygınlığın fazla olmasına ve böylelikle gözetim süresinin artmasına bağlıdır. 1 yıl sonra 4 hastayla yapılan görüşmelerde cerrahi tedavinin hastalığın belirtilerini önemli ölçüde azalttığı görülmüştür.

Bu çalışmayı takiben Annapolis, Maryland’de bulunan Anne Arundel Medical Center adlı merkezde kolona yerleşmiş endometriozisi bulunan hastalara cerrahi öncesi kolonoskopi yapılması protokolü getirilmiştir.

Çalışma kolonik endometrioziste yapılması gereken cerrahi çalışmalara ışık tutsa da 8 hasta üzerinde yapılan incelemeler sağlam sonuçlar elde etmek için henüz yeterli değildir. özellikle buradaki yaklaşım cerrahi öncesi (pre-operatif) çalışmaların zenginleştirilmesi ve cerrahi sırasında yapılan tanı çalışmalarının (intraoperatif) hastaya uygun cerrahi tekniğin belirlenmesinde önemini vurgulamaktadır.

Sonuç olarak, ileriye dönük ve geniş hasta kitlesini kapsayan, barsak rezeksiyonunu gerektiren koşulları net bir şekilde ortaya koyan çalışmalar yapılması gerekmektedir.

Kaynak Site: http://www.endonews.com
Çeviren: Damla MERGEN

« First‹ Previous5678910111213Next ›Last »
Page 9 of 17


EndoMart

Derneğimiz; hastaları, hasta yakınlarını, toplumu, hekimleri Endometriozis ve onun yol açtığı rahatsızlıklarla ilgili bilgilendirmek amacıyla kuruldu. Üreme çağındaki Her 10 kadından birisinin hastalığı olan Endometriozis’in etkilerinin daha az olduğu bir gelecek için çalışmalar yürütüyoruz.
Detaylı Bilgi

Endometriozis ve Adenomyozis Derneği

www.endometriosisschool.com
Youtube Instagram Facebook Twitter Linkedin

Kütüphane

Toplantı Sunumları
Videolar
Dergiler
Makaleler
Kılavuzlar
Kitaplar
Bülten Arşivi

Bilimsel Kaynaklar

www.endometriosis.org
www.endometriosisassn.org
www.endometriosis-uk.org
www.endofound.org
www.endocenter.org
www.endometriosisfoundation.org
www.apendoalliance.org

Adres

Osmanağa Mah. Osmancık Sok. Betül Han No:9 D:4 Kadıköy, İstanbul
Telefon: +90 532 515 69 99
Email: info@endometriozisdernegi.org

Copyright 2021 - Endometriozis ve Adenomyozis Derneği.